16 Mart 2008 Pazar

KURTULUŞ SAVAŞI YILLARINDA ÇAL / İbrahim Balık


KURTULUŞ SAVAŞI YILLARINDA ÇAL 

Savaşın Başlangıç Yıllarında Çal
Osmanlı’yı kurtarmak düşüncesi ile girilen 1. Dünya savaşı aksine bu devleti yıkan son darbe oldu. 

Savaş sonunda imzalanan Mondros Ateşkes Anlaşması (30 Ekim 1918) Osmanlı Devletini fiili olarak ortadan kaldırdığı gibi; Anadolu'nun, İtilaf devletleri tarafından da işgal edilmesine zemin hazırladı. 

Nitekim anlaşmanın imzalanmasının hemen ardından, değişik bahanelerle Anadolu işgal edilmeye başlandı. Batı Anadolu ilk olarak İtalyanların payına düşmüştü. Ancak İngiltere’nin stratejik önemi büyük olan Batı Anadolu’da İtalya gibi güçlü bir devlet istememesi sebebiyle bölgenin Yunanlılara verilmesi kararlaştırıldı. 

Neticede 15 Mayıs 1919'da İzmir’e çıkan Yunanlılar işgallerini zaman içinde genişlettiler ve Ege Bölgesinin hemen tamamını ellerine geçirdiler. 

Kurtuluş Savaşının Hazırlık Aşamasında Çal Türk milletinin tarih boyunca en karakteristik özelliklerinden birisi bağımsızlığına düşkün olması ve en zor dönemlerde çıkardığı liderlerin etrafında kenetlenerek varlığını sürdürmeyi başarabilmesidir. 

Kurtuluş Savaşı da bu dönemlerinden birisidir. Türk milletinin bu olup bittileri kabullenmesi mümkün değildi ve neye mal olursa olsun, tarih boyunca sayısız denecek kadar çok mücadelesini verdiği bağımsızlığı için bu defada bir varolma mücadelesi vermek durumunda idi. 

Nitekim işgalin başlaması ile bölgesel çapta direniş hareketleri de başlamış oldu. İzmir’de, Ayvalık’ta, Ödemiş’te, Hatay Dörtyol'daki direnişler Türk milletinin bu konudaki genel tavrının habercisi idiler. 

Mustafa Kemal' de bu arada işgal altındaki İstanbul' da, bu varolma mücadelesinin yürütü1emeyecegini anlamış ve 19 Mayıs 1919' da bölgedeki asayişsizliğe son vermek için Dokuzuncu Ordu Müfettişi olarak Samsun'a gelmişti. 

Bir taraftan Mustafa Kemal Türk milletini topyekûn bir varolma mücadelesi için örgütlemeye çalışırken, diğer taraftan pek çok vatanperverin gayretleri ile bölgesel çapta kurtuluş çareleri aranmaya başlanmış ve Müdafa-i Hukuk adı ile anılan pek çok cemiyet kurulmuştur. 

Mahalli bazdaki kurtuluş çalışmalarının en önemli faaliyetlerinden birisi, kongreler toplayarak durumun ciddiyetine dikkat çekmek olmuştur. 

Balıkesir ve Alaşehir’de yapılan kongreler bu tarz kongrelerdir. Bu kongrelerde hem halk işgale karşı koyma konusunda uyandırılmış; hem de kurtuluş için formüller üretilmeye çalışılmıştır. 

Mahalli olarak toplanan kongrelerin ilklerinden biri de İzmir kongresidir. İzmir’in Yunanlılara verileceği söylentilerinin çıkması üzerine, henüz işgal gerçekleşmeden yaklaşık iki ay önce bu kongre toplanmıştır. Bu haber Türk halkını çok müteessir etmişti. 

Türk milleti, bu üzücü vaziyet karsısında çare arayıp, tedbir düşünmeye başlamıştır. İşte böyle bir anda, İzmir Vali Vekili ve 17. Kolordu Komutanı Nurettin Paşa’nın da desteği ile İzmir, Aydın, Denizli, Muğla, Manisa ve Balıkesir temsilcileriyle İzmir’de Müdafaa-i Hukuku Osmaniye Cemiyeti'nin önderliğinde bir kongre yapılması kararlaştırıldı. 

Kongreye Ege'nin bütün müftü ve belediye başkanlarıyla her kazadan iki, livalardan (şehir) üç delege davet edildi. Bu kongreye Çal’ı temsilen Müftü Ahmet İzzet Efendi ile Necip Ağa katılmıştır. 

Bu kongrelerin en önemlilerinden birisi de, İzmir’in işgalini protesto etmek ve bölgenin durumunu görüşmek üzere Nazilli'de toplanan kongredir. 

Bu kongre ilki 6–9 Ağustos 1919, ikincisi ise 19–23 Eylül 1919'da olmak üzere iki defa toplanmıştır. Nazilli kongreleri Denizli ve Aydın çevresinde büyük bir heyecan uyandırmış; çevre il ve ilçelerden belirlenen delegeler Nazilli kongresine katılmıştır. 

Birinci Nazilli kongresine Çal’ı temsiden ise Mehmet Tevfik Efendisi, İkinci Nazilli kongresine ise Çal'dan Müftüzade Emin Efendi katılmıştır. 

Müftüzade Emin Efendi yukarıda da belirttiğimiz gibi son Osmanlı Mebusan meclisine de katılmıştı. Gerek Mehmet Tevfik Efendi ve gerekse Müftüzade Emin Efendi sonraki dönemlerde bu bölgede halkı bilinçlendirme noktasında büyük çalışmalar yapmışlardır. 

Bölgesel olarak bu tür kongrelerle çalışmalar sürdürülürken Mustafa Kemal'de Amasya Genelgesini yayınlamış ve burada ülke çapında büyük bir kongre toplanması görüşü ifade edilmiştir. 

Vakit geçirilmeden bu kongre için çalışmalara başlanmış ve Kurtuluş Savaşının temel felsefesinin ortaya konduğu kongre 4 Eylül 1919'da Sivas'ta, ülkenin değişik yerlerinden gelen 38 delegenin katılımı ile toplanmıştır. 

Kongrenin toplanma çalışmaları sırasında Denizli 'nin de kongrede üç delege ile temsil edilmesi kararlaştırıldı. Denizli Heyet-i Milliyesi yaptığı çalışmalarla bu üç temsilciyi belirledi. Bunlar Küçükağazade Ali Necip, Dalamanlı Mehmet Şükrü ve Belevili Yusuf'tur. 

Çal’ın Belevi köyünden olan Yusuf Efendi ve arkadaşları 18 Ağustos günü Müftü Ahmet Hulusi Efendi'nin yaptığı dua ile Denizli'den uğurlandılar. Bununla birlikte mebusların Sivas'a hareketleri gizli tutulmaya çalışılmıştır. Çünkü Burdur mutasarrıfının Denizli'nin Sivas'a göndereceği bu kişileri İstanbul Hükümetine jurnallediği ( bildirdiği ) ile ilgili bir takım duyumlar alınmıştı. 'Bu yüzden Belevili Yusuf Efendi ve diğer mebuslar kendilerini koyun tüccarı olarak tanıtmışlar ve böylece kimlik Ve adres değiştirerek Sivas'a ulaşmışlardır.
* * * * * * * * * 

Kaynak: "BELGELER IŞIĞINDA ÇAL TARİHİ" / İbrahim Balık - Çal Belediyesi Kültür hizmeti

İzmir’in İşgaline karşı Çal'daki Tepkiler ve Çal'da Kuvva-i Milliyenin Teşekkülü / İbrahim Balık


İzmir’in İşgaline karşı Çal'daki Tepkiler ve Çal'da Kuvva-i Milliyenin Teşekkülü 

Çal Mitingi İzmir' in 15 Mayıs 1919' da Yunanlılar tarafından işgal edilmesinin duyulması ülke genelinde büyük bir infiale sebep oldu. 

İşgale karsı ilk büyük tepki Denizli' den geldi. Denizli Müftüsü Ahmet Hulusi Efendi işgalin gerçekleştiği günün sabahı erkenden ( işgalden yaklaşık 4,5 saat sonra) harekete geçti. 

Belediye tellalı Deli Mahmut ve para ile tutulan diğer tellallar halkın müftülük önünde toplanmasını istediler. Cami imamlarına da haber gönderildi ve sabah namazını kıldıktan sonra cemaatleri ile beraber belediye önüne gelmeleri istendi. 

Müftü Ahmet Hulusi Efendi tekbirlerle birlikte Ulu Camide bulunan sancağı alıp belediye meydanına doğru yürüdü. 

Halkta aynı meydanda toplanmaya başladı. Nihayet Müftü Ahmet Hulusi burada halka heyecanlı bir konuşma yaptı ve konuşmasında halka özetle söyle hitap ediyordu: 

"Muhterem Denizlililer!... Bugün sabahın erken saatlerinde İzmir, Yunanlılar tarafından işgal edilmiştir. Bu tecavüze karşı hareketsiz kalmak,din ve devlete ihanettir. Vatana karşı işlenecek suçların Allah ve tarih önünde affı imkânsızdır. Cihat, tam manasıyla teşekkül etmiş dini farize olarak karşımızdadır. Hemşehrilerim, karşımıza çıkarılan dünkü tebaamız Yunan’a biz mağlup olmadık. Onlar, öteki düşmanlarımızın vasıtasıdır. Yunan’ın bir Türk beldesini ellerine geçirmesinin ne manaya geldiğini, İzmir de şu birkaç saat içinde meydana gelen cinayetler gösteriyor. Silahımız olmayabilir, topsuz-tüfeksiz sapan taşları ile düşmanın karşısına çıkacağız. Bu uğurda canını verenler şehit, kalanlar gazidir. Bu mutlak olarak cihadı- mukaddestir. Sizlere vatanımızı düşmana teslim etmeden başka çaremizin olmadığını söyleyenler, düşman esareti altında olanlardır. Onlar irade ve kararlarına sahip değildirler. Bu vaziyette onların emri ve fetvası aklen ve dinen caiz, makbul ve muteber değildir. Meşru olan vatan müdafaası ve istiklal uğrunda cihaddır. Korkmayınız… Ümitsiz olmayınız... Bu sancağın altında toplanınız ve mücadeleye hazırlanınız. Ben müftünüz olarak Cihad-ı Mukaddes Fetvasını ilan ve tebliğ ediyorum." 

Böylece Anadolu'da ilk defa halkın silaha sarılmasının farz olduğu ile ilgili fetva da verilmiş oluyordu. 

Bu miting Denizli'de ve çevre ilçelerde etkisini hemen gösterdi. 16 Mayısta Tavas'ta ve Acıpayam'da birer miting düzenlendi. Çal da bu konudaki duyarlılığını göstermekte gecikmedi ve 17 Mayısta da Çal' da bir miting yapıldı. 

Çal'daki mitingde de bir başta müftü, Ahmet İzzet Efendinin büyük gayretlerini görmekteyiz. Ahmet İzzet Efendi, İzmir'in işgalini öğrenince 17 Mayıs Cumartesi günü Çarsı Camiinde halkı topladı. 

Onlara düşman istilasına karsı seyirci kalmanın doğru olmadığını, muktedir olanların elden gelen bütün imkânları hazırlamaları gerektiğini, Allah' in emrine ve Peygamberin sünnetine itimat edilmesini söyledi. 

Aynı gün Belediye önündeki meydanda toplanan halka da Yd. Sb. Ahmet Akşit heyecanlı bir konuşma yaptı. Daha sonraki günlerde de Müftü Ahmet İzzet Efendi, Çarsı Camiinde ve belediye önünde toplanan halka pek çok kez konuşmalar yaparak halkı direnişe teşvik etmiştir. 

Müftü Ahmet İzzet Efendinin bu gayretlerine özellikle Kaymakam Fazlı Bey ve Çal Hakimi bazı itirazlarda bulunmuştur. Buna rağmen Müftü Efendi mücadelesine devam etmiştir. Hatta bu amaçla bölgede faaliyetlerde bulunan bazı efelerle de işbirliği yapmaktan çekinmemiştir. 

Özellikle Alikurt Köyündeki Dede Efe'nin desteğini almıştır. Arkasına aldığı bu güçler sayesinde kendisi aleyhinde doğabilecek pek çok muhalefeti daha baştan etkisiz kılma fırsatı bulmuştur. 

Ahmet İzzet Efendi özellikle Çal’ın hatırlı kişilerinin çoğunlukta olduğu böyle bir toplantıda yaptığı konuşmada halka şöyle hitap etmişti: 

"Allahımız bir, Peygamberimiz bir, kitabımız bir, vatanımız bir olduğuna göre muhafazasına mecburuz. Mukaddesatımızı müdafaa için Allah’ın ve Peygamber 'in emirlerine uymak gerekir. Çöken Saray Saltanatının yerine milletin kalbindeki iman nuru bir kat daha parlamıştır. 

"Dönemin Kaymakamı Fazlı Bey buna itiraz etmiş ve bir anlamda resmi kimliğinin gereği olarak şöyle demiştir: 

"Müftü Efendi, şer'an kendisine düşen vazifeyi yapmıştır. Bu bapta (konuda) benim de hakki kelamım (konuşma hakkım) vardır. Beni dinlerseniz ordularımız inhilal etmiş, silahı elinden alınmıştır. Askerlerimiz cepheleri bırakmıştır. Bu sebeple Müftü Efendinin söylediklerini yapmak, düşmanı gazaplandırmaktan (öfkelendirmekten), sonucunda da onların ayakları altındada perişan olmaktan başka bir işe yaramayacaktır". 

Bunun üzerine tekrar söz alan Ahmet İzzet Efendi bütün kararlılığı ile: 

" Gözlerimiz görerek, bedenimizde can varken kendimizi ve mukaddesatımızı düşmanın yed-i habisine (pis eline) terk ve vatana ayak basmalarına tahammül edemeyiz, behemehal (mutlak surette) müdafaa tertibatı almamız lazımdır. Silahsız ve vasıtasız da olsak düşmana karşı evladu ayalimizi (çoluk çocuğumuzu) şehit etmeden memleketimize düşman giremeyecektir. Hatta hepimizi şehit etse bile Allah’ın izni olmadan düşmanın bu topraklara ayak basması mümkün olamayacaktır.

" Halk Müftünün bu kararlı tutumu ve heyecanlı konuşmasından oldukça duygulanmıştır. Kaymakam Bey'in düşünceleri fazla kabul görmemiş ve halkın ekseriyeti Müftü Efendinin yanında yer almıştır. 

İzmir ve çevresinde Yunan mezalimi ve faciasının büyük boyutlara ulaşması üzerine, 22 Aralık 19 19'da Çal merkezinde 15,000 kişinin katıldığı bir miting daha düzenlenmiştir. 

Başta Müftü Efendi olmak üzere değişik kişiler tarafından mitingte çeşitli konuşmalar yapılarak Yunan işgal ve zulmü bir defa daha protesto edilmiştir. 

Ayrıca miting sonunda kararlar alınmış ve bu kararlar, Müftü Ahmet İzzet ile yedi arkadaşının imzalarıyla Dâhiliye(içişleri) ve Hariciye(dışişleri) Nezaretlerine ( bakanlıklarına), suretleri İstanbul’daki Amerika, İngiliz, Fransız ve İtalyan siyasi yetkililerine, Yenigün, Tasvir, İkdam, Monitör veoryantal gazetelerine gönderilmiştir. 

Bildiriye imza atan Çallılar şunlardır. 
Belediye Başkanı Mehmet, Belediye azasından M. Emin, Eşraftan M. Necip, Eşraftan Emin, Murahhas Aza Ahmet Hamdi, Murahhas aza Tevfik, Meclis-i İdare Müntehip azasından Abdullah. 

Mitingte alınan kararları önemli gördüğümüz için buraya almayı uygun gördük. 

"Vatanımızın ruhu mesabesinde olan sevgili İzmirimizin, Yunanlılar'ın tecavüzüne terk edildiği günden beri gaddarane boğazlanan Müslümanların katillerini şikâyet ve bu gibi müessif vaziyetin durdurulması, üzerinde hiç bir hakkı bulunmayan, lisanen, mezheben, iktisaden, medeniyeten ve tarihen tamamıyla Türk olan İzmir’in Yunanlılar'ın vahşi ellerinden tahliyesini, Aydın havalisinde mazlum ahaliye karşı yapılmış olan fecayi (zulüm) İtilaf Devletleri memurları tarafından yapılan Adilane tahkikatla de teyit edildiği halde, dünyaya adaleti yayacaklarını ve her milletin kendi hudutları dâhilinde "mazhar-ı inkişaf' olmalarına çalışacaklarını harbin başladığı günden itibaren her vesile ile ilandan geri durmayan İtilaf Devletleri'nin halen bu kanlı işgali yaşatmakta devam etmesine ve her gün ırzı ve canı heder edilen binlerce mazlum Müslümanların boğazlanırcasına çıkan feryatların, Avrupa münevverlerinin (aydınlarının) kulaklarına girmemesinden hayrete düşen kazamız ahalisi, bugün on beş bin kişinin katıldığı mitingde alınan aşağıdaki kararların, sizin vasıtanızla dünya kamuoyuna duyurulmasına karar verildi: 

1. İzmir’deki Yunan İşgalinin geçici olduğunun sonradan Paris Barış Konferansı tarafından tekrar beyan edilmesi, adı geçen vilayetin tamamıyla bir Türk vilayeti olduğunu tasdik mahiyetinde telakki edildiğinden bu hususta fazla söz söylemeye lüzum görmeksizin, İzmir'de asayişin temini hususunda Türklerin daha büyük başarı elde ettikleri gerek işgal öncesi ve gerekse işgal sonrası İzmir ve çevresindeki durumu kendi gözleriyle gören ecnebi ileri gelenlerin dahi tasdikleri bulunmakla, bu lüzumsuz ve feci işgale nihayet verilmesini taleb ederiz. 

2. İzmir’in işgaline şayet oradaki beş on Hıristiyan’ın hayatının temini maksadıyla devam ediliyorsa, altı yüz seneden beri en güçlü günlerimizde bizimle beraber yaşamalarına müsaade ettiğimiz Hıristiyan kavimlerin, hala işgal altında bulunmayan vatan kısımlarında, ayni serbestlik ve refah içerisinde hiç bir şikâyetleri olmadan yaşamakta olduklarını dünyanın dikkatine sunarak, Türkler'in amansız hasmı rezil ağızların hakkımızda söylemekte oldukları bu gibi iftira kabilinden yalanları tamamıyla reddederiz. Muhtelif tarafsız yabancılar tarafından yapılan tetkikatla da ortaya çıkan Türk âlicenaplığının ve vatanperverliğinin nazar-ı itibara alınarak hakkımızda söylenen yalan sözlere Ehemmiyet verilmemesini rica ederiz. 

3. Özellikle emelimiz olan medeniyet yolunda ilerleyebilmek için Wilson Prensipleri mucibince Türkler ile meskûn olup İtilaf Devletleri'yle mütareke imzalanması sırasında elimizde bulunan vatanımızın kısımları üzerindeki hâkimiyetimizin her türlü şaibeyi kayıttan azade olarak tasdik altına alınmak suretiyle medeniyet dünyasıyla iyi münasebetlerimizin tekrar iadesine yüce yardımlarınızı rica ederiz. 

4. Türkler altı yüz seneden beri müstakil olarak yaşamış olmak hasebiyle memleket idare etmekteki liyakatleri ve bu hususta haiz olmaları icap eden rüştü haiz olduklarını bütün dünyanın önünde ispat ettiklerinden, milli istiklalimizi eksik edecek hiçbir kaydı kabul edemeyeceğimizi, bütün cihana ilan ederiz. 

5. Devletlerden herhangi birinin iktisadi ve ilmi yardımlarını memnuniyetle kabul ederiz. 

6. Türkler ta üçyüz seneden beri komşularından hiç birinin arazisini işgal etmek hevesinde bulunmadıkları halde mücerret başkaları tarafından duçar oldukları tecavüzlere karşı kendilerini müdafaa etmek emeliyle hiç bir zaman harpten uzak kalmamışlar ve sürekli sulh içinde yirmi sene geçirememişlerdir. Bu kadar müşkülat içinde bulunmakla beraber yine medeniyetten icabı kadar hisselerini almışlardır. Bu cihetten kendilerine komşu olan kavimler kadar olmasa bile hiçbirinden de geri kalmamışlardır. Bunun hilafına yapılan isnadlar pek az bir tahkikatla sabit olacaktır. 

7. Maazallah bu isteklerimizin temin edilmemesi halinde, artık "terakki ve inkişaf" ümitleri tamamen mahvolmuş demektir. Böylelikle Osmanlı Türkleri ölüme mahkûm edilmiş demek olacağından, böyle bir felaketi gözlerimizle görmektense ölerek bu memleketleri ıssız bırakmayı tercih eder, bu kavrnin imhası mesuliyetini ve vahimesini asrın idarecilerinin üzerine yükleriz. 

8. İsteklerimizin asil İngiliz, Fransız, Amerikan ve İtalyan milletlerinin nazar-ı dikkatlerine sunulmasına yardımlarınızı rica ederiz"
* * * * * * * * * * * * *

Kaynak: "BELGELER IŞIĞINDA ÇAL TARİHİ" / İbrahim Balık - Çal Belediyesi Kültür hizmeti

Çal Heyet-i Milliyesinin Oluşturulması / İbrahim Balık

Çal Heyet-i Milliyesinin Oluşturulması

Müftü Ahmet İzzet Efendinin konuşmaları halk üzerinde etkisini göstermeye başladı. O'na Yedek Subay Ahmet Akşit'te büyük yardımlarda bulundu. Bu ikili köy köy dolaşıp halkı işgallere karşı uyarmaya ve aydınlatmaya çalıştılar. 

Denizli Müftüsü Ahmet Hulusi Efendi de Çal'da bir Heyet-i Milliyenin kurulmasını ısrarla istiyordu. Bu gayretlerin sonucunda İzmir’in işgalinden iki ay sonra 15 Temmuz 1919'da Çal Heyet-i Milliyesi kuruldu. 

Müftü Ahmet İzzet Efendinin başkanlığında kurulan bu heyet toplam 21 kişiden meydana geliyordu. 

Çal Heyet-i Milliyesinin kurucu üyeleri şunlardı: 

Necip Bey, Hacı Mahmut Efendi, Ortaköylü Emin Bey, Ortaköylü Şakir Ağa, Çal Belediye Başkanı Hacı Mehmet Ağa, Derviş Efendi, Damatoğlu Abdullah Efendi, Ahmet oğlu Osman Efendi, İzzet Efendi, Arapzade Ahmet, Hacı Mustafa oğlu Tevfik, Hacı Mehmet oğlu Zekeriya, Abdurrahman Ağa, Sadık Efendi, Mehmet Ağa oğlu Derviş, Zeybek oğlu Ali Ağa, İbrahim Çavuş, Ahmet Çavuş oğlu Hüseyin, Bekir Ağa oğlu Mustafa ve Rıza Efendi. 

Başkan Ahmet İzzet Efendinin isteği ile bu 21 kişilik heyet bizzat kendileri tarafından bir taahhütname imzaladılar. 

Bu taahhütnamede vatan hizmeti için kendilerine verilecek emirlere aykırı hareket ettikleri takdirde, idamlarının helal olacağını peşinen kabul ettiklerini beyan etmişlerdir. Ayrıca bunu bir senetle yazıya geçirmişler ve imzalayıp Müftü Ahmet İzzet Efendiye vermişlerdir. 

Heyet-i Milliye oluşturulduktan hemen sonra çalışmalara giriştiler. Öncelikle gönüllü birlikler oluşturmakla işe başladılar. 

Bu amaçla köyleri teker teker dolaştılar. Bu arada cephedeki komutanlardan da yardım talepleri gelmeye başlamıştı. Nitekim Aydın Kuva-i Milliye Komutanı Hacı Şükrü yayınladığı beyanname ile kalbi vatan aşkıyla çarpan ne kadar yedek subay varsa cepheye gelmelerini istemişti. 

Bu çağrıya hemen cevap veren Çal Heyet-i Milliyesi, 40 topçu askerini Askerlik Şubesinden temin ederek cepheye sevk edilmek üzere Kaklık istasyonuna gönderdi. 

Çal Heyet-i Milliyesi başkanlığını bir süre Müftü Ahmet İzzet Efendi yürüttükten sonra, yerine Necip Bey başkan oldu. Bu arada Müftü Ahmet İzzet Efendi milli mücadele ile ilgili faaliyetlerine yine devam etti. Atına binip köyleri dolaşmasını ve halkı direnişe teşvik etmesini sürdürdü. Hatta bir ara Ahmet İzzet Efendi bizzat kendisi Çal ve çevresinden bazı mahalli yöneticilerin muhalefetine rağmen, topladığı 100 gönüllü ile Aydın-Köşk cephesinde düşmanla çarpışmıştır. 

Bu konuyu Müftü Efendi hatıralarında şöyle anlatmaktadır: 

"Bu yirmi kişi ve ilçenin diğer önde gelenleri ile hemen hizmete başladık. Jandarma dairesinin kapısını kırarak sekiz sandık cephane ile 10–12 adet mavzeri aldık. 

Badehu (sonra) askerlik şubesinin deposunu kırarak orada mevcut cephane, pala, silah ne varsa hepsini aldık. Çal Merkez kasabası eşrafını Köşk eşraflarına yolladık. Oralardan silah ve gönüllü asker dercine (toplanmasına) himmet olundu. 

Hatta asker firarilerinin güzergâhları kesilerek silahları alındı. Bu suretle hayli silah ve asker dercolundu (toplandı). Bunların hepsini alarak Köşk cephesine hareket ettim. 

Düşmanın Umurlu'yu işgali günü biz de cepheye varmıştık... " Necip Bey başkan olduktan kısa süre sonra, artık Heyet-i Temsiliye Reisi olan Mustafa Kemal'in isteği doğrultusunda, Meclis-i Mebusan'ın toplanma çalışmaları başlamıştı. 

Çal Heyet-i Milliyesinin isteği ile Çal' dan Müftüzade Emin Efendi seçilmiş ve bu durum Mustafa kemal 'in başkanlığını yaptığı Heyet-i Temsiliyeye 3.1.1920 tarihli telgrafla Necip Bey imzası ile bildirilmiştir. 

Bu tercih Mustafa Kemal tarafındanda uygun görülmüştür. Çal Heyet-i Milliyesi ile Ankara'daki Temsil heyeti birkaç kere daha değişik konularda haberleşmişlerdir. 

Eylül 1919 sonlarında Yunanlılarla Aydın bölgesinde mücadele yoğunlaştı. Özellikle efelerin öncülük ettiği birlikler, Yunanlılara zaman zaman ciddi şekilde kayıplar verdiriyordu. 

Çal Heyet-i Milliyesi Başkanı Necip Bey bu gelişme üzerine 6 Ekim 19l9'da Çal köylerine bir bildiri yayınladı. Bildiride özetle, Aydın cephesinde savaşın başladığı ve köylerde bulunan kişilerin Cuma günü cepheye sevk edilmek üzere Çal’a gelmeleri isteniyordu. 

Her zaman olduğu gibi Çal halkı bu çağrıya da kayıtsız kalmadı ve 53 kişi toplandı. Toplanan bu kişiler Aydın "cephesine sevk edildi. 

İlçe Heyet-i Milliye Teşkilatları bu yıllarda oldukça büyük görevler üstlenmişlerdir. Bu önemli görevlerden birisi de değişik kongreler için kendi bölgelerinden seçilecek kişilerin tespitidir. 

Haberleşme ve iletişimin çok zor şartlarda ve oldukça kıt imkânlarla gerçekleştirildiği bu yıllarda bu kişilerin en uygun biçimde tespiti ve seçimi hayati önem taşıyordu. 

Bu amaçla 19 Mart 1920 tarihinde Denizli Heyet-i Milliyesi açılacak olan TBMM için aday tespiti amacıyla Çal Heyet-i Milliyesine ve diğer ilçe Heyet-i Milliyelerine birer yazı göndermiştir. 

Yazı şöyledir: "Tavas, Karaağaç (Acıpayam), Çal, Buldan, Sarayköy Heyet-i Milliyelerine, Ankara'ya Sancağımız (Denizli) adına 5 mebus (milletvekili) seçilmesi ve bunların 15 güne kadar gönderilmeleri Heyet-i Temsiliye'den istenmektedir. Gidecek mebuslara devlet ve milletin iç ve dış siyasetini bilen her surette vatan ve milletin menfaatlerini koruyan ağır vazifeler yüklenecek olan bu seçimin öneminin bilinmesi lazımdır. Seçim, idare meclisi, belediye, Heyet-i Milliye üyeleri ve ikinci seçmenler tarafından yapılacağına göre, mebusluğa layık kimseler var ise soruşturarak ve inceleyerek göstereceğiniz adayların hazırlanması, ikinci seçmenlerinde merkeze gönderilmesi, vatan ve milletimizin selameti namına önemle rica olunur. 

22 Mart 1920" Gösterilen bu titizlikle Heyet-i Milliye yönetiminde yapılan seçimlerde Belevli Yusuf, Hacı Hüseyin Mazlum Baba, Tavaslıoğlu Mustafa ve Buldanlı Ömer Necip Beyler Denizli Sancağından milletvekili seçildiler. 

İzmir, Muğla ve Aydın’dan seçilen milletvekilleri de Denizli 'ye geldiler. Özel bir trenle Ankara'ya giden bu milletvekilleri Denizli istasyonundan Müftü Ahmet Hulusi Efendi 'nin duaları ve haklin coşkulu tezahüratları ile uğurlandı. 

Seçimden sonra Necip Bey Çal Heyet-i Milliyesi tarafından oluşturulan 100 kişilik gönüllü atlı birliğin başına geçip cepheye hareket etmiştir. 

Bu gelişme Üzerine Çal Heyet-i Milliye başkanlığını da bırakmıştır. Bundan sonra kesin olmamakla beraber başkanlığa tekrar Müftü İzzet Efendi 'nin getirildiği düşünülmektedir. 

Ancak TBMM'nin açılmasından sonra Mustafa Kemal'in emri ile bütün milli cemiyetler Müdafa-i Hukuk Cemiyeti adı ile yeniden teşkilatlandırılmıştır. 

Bu durumda Çal Heyet-i Milliyesi de Çal Müdafa-i Hukuk Cemiyeti adını almıştır. Ahmet İzzet Efendi, müftülük görevini de halen devam ettirdiği için cemiyetin başkanlığını bırakmak istemiştir. Bunun üzerine cemiyet, ilk kurucu 20 kişilik heyetin içinde de bulunan Derviş Bey'i ittifakla başkan seçmiştir. 

1923 yılında ise cemiyetin başkanlığını İsmail Hakki Bey devralmıştır. Çal Müdafa-i Hukuk Cemiyeti kuruluşundan lağvedilişine kadar geçen dört yıllık sürede (1919 – 1923) büyük gayretler göstermiştir. 

O dönemde Denizli sancağı içerisinde çalışmaları ile en çok takdire sayan cemiyet Çal Müdafa-i Hukuk Cemiyeti olmuştur.
* * * * * * * * * * 
Kaynak: "BELGELER IŞIĞINDA ÇAL TARİHİ" / İbrahim Balık - Çal Belediyesi Kültür hizmeti

Kurtuluş Savaşının ilk Dönemlerinde Çal' da Ortaya Çıkan Bazı Eşkıyalık Hareketleri / İbrahim Balık


Kurtuluş Savaşının ilk Dönemlerinde
Çal' da Ortaya Çıkan Bazı Eşkıyalık Hareketleri


Kurtuluş savaşının bütün heyecanı, zorluğu, inancı ve mücadelesi Çal' da da yaşanmıştır. Özellikle Çivril, Güney ve Bekilli taraflarında olmak üzere üç koldan düşmanın Çal'a doğru iyice yaklaşması, zaman zaman Çal’ı kritik durumlara sokmuştur. Ancak bu zor dönemlerde Çallılar üzerlerine düşeni fazlası ile yapmışlar ve ülkenin kurtuluş mücadelesinin altın sayfalarında yerlerini almışlardır. 

Kurtuluş savaşının zor günlerinde Türk milletinin mücadele ettiği önemli unsurlardan birisi de iç isyanlar ve eşkıya hareketleri olmuştur. 

Müdafaa-i Hukuk ruhuna sıkı sıkıya bağlı olan Çal ve çevresinde çok ciddi bir isyan hareketi meydana gelmemiştir. Ancak devletin zafiyet içine düşmesi ve otoritenin kaybolmasından faydalanan bir takım menfaat grupları her yerde olduğu gibi Çal'da da ortaya çıkmıştır. 

Bunlar genellikle otorite boşluğundan yararlanıp, kişisel menfaatleri için halka baskı ve eziyet uygulayan bir takım çete gruplarıdır. 

Çal ve çevresinde etkili olan çete grubu islam çetesidir. Özellikle halkın dini duygularından yararlanıp daha kolay taraftar bulabilmek için İslam Çetesi adını kullanan bu grup 50–60 kişiden meydana geliyordu. 

Kurtuluş savası boyunca buna benzer uygulamalar zaman zaman görülmüştür. Salt bir dini örgütlenme olmamalarına rağmen dini kavramları ve motifleri etkin olarak kullanabilmişlerdir. 

İslam Çetesi, 1919 Haziranının başlarından itibaren bölgedeki asayişi tehdit etmeye başladı. Yol kesme, adam öldürme, adam kaçırma, zorla haraç toplama gibi değişik yollarla halka karşı bir korkutma ve sindirme mücadelesine girişti. 

Erkan-i Harbiye-i Umumi ye Riyaseti (Genel Kurmay Başkanlığı) 29 Haziran 1919 yılında 2. Ordu Müfettişliğine gönderdiği yazıda Çal kazasında da faaliyetlerine devam eden islam Çetesinin ortaya çıkış maksadı, bölgede asayişin yok olduğunu gösterip işgal kuvvetlerini davet etmek olarak bildirilmiştir. 

Bu o dönemin şartları göz önünde bulundurulduğunda son derece isabetli bir görüştür. Bilindiği gibi, 30 Ekim 1918 yılında Osmanlı Devleti, Mondros Ateşkes Anlaşmasını imzalamış ve 1. Dünya Savaşını bitirmişti. Anlaşmanın meşhur 7. maddesi Anadolu'nun işgaline zemin hazırlamak için İtilaf Devletleri tarafından özellikle konulmuştur. Bu madde özetle İtilaf devletlerinin, Anadolu'da kendi güvenliklerini tehlikede gördükleri stratejik yerlerin işgal edilebileceğini ön görüyordu. Bu yüzden, gerek azınlıklar ve gerekse içimizden çıkan bir takım hain menfaat grupları değişik bölgelerde asayişsiz bir ortam oluşturup; 7. madde uyarınca buralarında işgal edilmesini sağlama yoluna gitmişlerdir. 

İste Erkânı Harbiye-i Umumiye Riyasetinin de dikkat çektiği gibi İslam Çetesi de böyle bir faaliyet içine girmişti. 

Milli teşkilatlanmaların ve Kuvai Milliye ruhunun oldukça güçlü olduğu Çal ve çevresinde böyle bir çetenin ortaya çıkması tesadüf değildir. Kesin olarak ortaya konamasa da, bölgedeki milli direniş hareketini ve ruhunu yavaşlatmak, hatta yok etmek için işgal kuvvetlerinin destekleri ile böyle bir çetenin kurulup bölgeye gönderildiği muhakkaktır. 

Çete, Çal ve çevresinde umduğu ortamı oluşturamayınca faaliyetlerini Çivril ve Dinar taraflarına kaydırmıştır. Bir iki gün içinde 16 ayrı köyü basıp 20 kadar kişiyi öldürmüştür. 

Bu arada mahalli jandarma birliklerinin çete ile yaptığı mücadelelerde, Haziran sonlarında çetenin elebaşılarından Çakır Ahmet ile Muhacir Ali öldürülmüştür. Önemli isimlerini kaybeden çetenin faaliyetleri zamanla etkinliğini yitirmiş ve iki aylık bir eşkıyalık döneminden sonra kendiliğinden yok olup gitmiştir. Çetenin yok olmasında alınan askeri tedbirler yanında, yöre halkından umdukları desteği ve yüzü bulamamaları da oldukça etkili olmuştur. 

İslam Çetesi olayından sonra Çal' da etkisini gösteren bir başka rahatsızlık ise meşhur Denizli olayı olmuştur. Bölgedeki tansiyonun yükselmesinden, düzenli orduya geçisin temelini oluşturmasına kadar oldukça derin bir iz bırakan olay özetle söyle gerçekleşmiştir. 

Denizli'de bulunan Rumların Eğirdir'e sevki uygun bulunmuş ve sevk işlemine başlanmıştı. Bu sevk işlemi sırasında Aydın cephesinin en önemli simalarından birisi olan Demirci Mehmet Efe, Sökeli Ali Efe komutasında 40 kadar müfrezeyi (küçük askeri birlik) Denizli Mutasarrıflığının emrine gönderdi. 

Rumlar gönderilirken özellikle Kuva- i Milliyeye karşı olan bazı kişiler, Rumların nakledilmesi durumunda, Yunanlıların Denizli'ye girdiklerinde müslüman ahaliye büyük zulüm ve işkence edeceğini, dolayısıyla Rumların gönderilmesinin yanlış olduğunu söylemeye başladılar. 

Böylece Kuva-i Milliye aleyhinde bölgede kısmen bir muhalefet oluşmaya başladı. 7 Temmuz 1920 akşamı Rumların gönderilmesi tamamlandı. 

Bu sevkiyat sırasında Demirci Mehmet Efenin gönderdiği efelerin, ufak çaplıda olsa bazı disiplinsiz hareketleri oldu. 

Ayni gece "Yunanlılar, Çal tarafından Denizli'ye ilerliyor, Denizli'ye girecekler. Hatta Denizlide bulunan tümen ve karargâh Tavas tarafına çekildi" biçiminde bir söylenti yayıldı. 

Bu asılsız söylenti ortamı iyice gerdi ve Denizli' deki Kuva-i Milliye birliklerine karşı daha önce ortaya çıkarılan muhalefeti iyice körükledi. 

Yine ayni gece Denizli'deki bazı yöneticiler Demirci Mehmet Efe'ye bir telgraf çektiler ve gönderdiği kızanlarının halkın malına, ırzına tecavüz ettiklerini ve meydana gelecek olayların sorumlusunun Demirci 'nin kendisinin olacağını bildirdiler. 

Ertesi gün Demirci Mehmet Efe Denizli 'ye gönderdiği kuvvetlerin komutanı olan Sökeli Ali Efe'ye telgrafla ikazlarda bulundu ve tabiri caizse O'nu fırçaladı. 

Bu olay Denizli'deki Efelerle halkın arasını iyice açtı. Denizli'deki halkın bir kısmı silahlandı ve Kuva-i Milliyeciler ve efeler hakkında hakarete varan sözler söyleyip onları Denizli'de istemediklerini söylemeye başladılar. 

Durumun nazik bir hale geldiğini anlayan Sökeli Ali Efe Denizli'den ayrılmak üzere istasyona hareket etti. Bu arada halkla efeler arasında bir arbede yaşandı ve bu arbede sırasında Sökeli Ali Efe ile birlikte birkaç efe öldü. 

Halktan da birkaç kişi yaralandı. Bu olayları öğrenen Demirci Mehmet Efe yanında bazı Kuva-i Milliyeci liderler ve askeri yetkililerle beraber 8 Temmuz 1920' de Denizli'ye geldi. 

Demirci, Denizli'de trenden iner inmez kendi adamlarının "isteseydi olayları önleyebilirdi" diyerek hedef gösterdikleri Askerlik Şubesi Başkanı Tevfik Bey'i orada öldürdü. 

Demirci bu öfke ile hükümet Konağına geldi ve suçlu olduklarını düşündüğü 4–5 kişiyi daha öldürdü. 9 Temmuz günü ise, Demirci Mehmet Efenin kızanları şehrin değişik yerlerine dağıldılar ve suçlu olduklarını kabul ettikleri 60 kadar kişiyi hükümet konağı önüne getirip öldürüldüler. 

Şehirde büyük bir korku ve infial doğdu. 15 Temmuza kadar bu korku ve heyecan ortamı devam etti. Araya giren bazı kişiler Demirciyi sakinleştirmeyi başardılar ve halkı affettiğini ilan eden Efe şehirden ayrıldı. 

Bu müessir olay Kuva-i Milliye birliklerinin ciddi şekilde sorgulanmasına sebep oldu. 

Mustafa Kemal'de Kuva-i Milliyecilerin zaman zaman yaptığı bu şekildeki uygun olmayan keyfi davranışlarının halkın heyecanını ve şevkini kırdığını düşünüyordu. 

Nihayet bu ve benzeri birkaç olay sonunda Kuva-i Milliye birlikleri tamamen lağvedilmiş ve yerine düzenli bir1ikler kurulmuştur. 

Denizli'de yaşanan bu üzücü olay Çal'da duyulduğunda, Çal Müdafai Hukuk Cemiyeti Başkanı Necip Bey hemen tepkisini ortaya koymuş ve gereken tedbirleri almıştır. 

Kuva-i Milliyeci birliklerin bu davranışını tasvip etmeyen Necip Bey, efelerin zulmüne uğramış değişik köylerden 40 kadar kişiyi yanına almış ve Çal Kaymakamı Fazıl Beyin yanına gitmiştir. Kaymakama özetle şöyle demiştir: "50 000 nüfuslu Çal Kazasının bütün halkı TBMM Hükümetine sadıktır. Hükümetin düzenli birlikleri buraya gelirse askerlerimizi omuzlarımızda taşırız. Ancak çapulcu ve zeybek grubunu istemiyoruz. 

Bu gruplar bir daha Çal'a gelmesin. Bu konuda hükümetçe bir tedbir alınmazsa ve çapulcu grupları Çal'a gelirse Cenaba-i Allah'a güvenip kendimizi koruyacağız. 

Bu konuda halkın mazur görülmesi ve kendilerini korumaya müsaade edilmesi gerekir." Görüldüğü gibi Necip Bey, Çal halkının TBMM'ne olan bağlılığını çok açık bir dille ifade ederken, bölgede düzenli birliklere karşı saygılı olunacağını, ancak Kuva-i Milliye adına Çal' a gelecek her hangi düzensiz bir gruba kesinlikle izin verilmeyeceğini belirterek, Çal halkının düşüncelerini dile getirmiştir.
* * * * * * * * * 
Kaynak: "BELGELER IŞIĞINDA ÇAL TARİHİ" / İbrahim Balık - Çal Belediyesi Kültür hizmeti

Kurtuluş Savaşı Boyunca Çal'dan Toplanan Yardım ve Birlikler / İbrahim Balık


Kurtuluş Savaşı Boyunca Çal'dan Toplanan Yardım ve Birlikler

Çal Müdafaa-i Hukuk Cemiyetinin gayretleri ve Çal halkının duyarlılığı sayesinde Kurtuluş Savaşı boyunca Çal, gerek para olarak ve gerekse asker olarak yapılan yardım kampanyalarına büyük destek vermiştir. Henüz tehlikenin kendisine uzak olduğu, işgalin daha Aydın ve çevresinde bulunduğu dönemde bile kayıtsız kalmamıştır. Bu konudaki ilk ciddi yardım talebi Sivas Kongresinden sonra kurulan Temsil Heyeti için gelmiştir. Denizli Heyet-i Milliyesi, Temsil Heyetine gönderilmek Üzere Çal kazasının payına 250 lira düştüğünü bildirmiş ve bunun bir an önce toplanıp gönderilmesini istemiştir. Ayni şekilde Acıpayam ve Tavas’ın payına da 250'şer lira düşmüştür. Milli Mücadelenin başlamasından Ağustos 1920 başına kadar Çal Heyet-i Milliyesi cephedeki birliklerimiz için 100 000 liraya yakın para yardımında bulunmuştur. Bu o dönemin şartlarında Çal için gerçekten yüksek bir rakamdı. Ayni dönem içinde ayrıca 264 silah ve 31 000 adette mermi toplanmıştır. Toplanan bu malzemeler cepheye sevk edilmiş ve ülkenin kurtulmasında kullanılmıştır. Çal Kazasının bu fedakârlıkları o dönemde de takdirle karşılanmıştır. Nitekim Denizli mutasarrıfı Nazmi Bey de Çal'ın bu gayretli çalışmalarını takdire şayan bulmuş ve Ankara'daki Dâhiliye Vekâletine (İçişleri Bakanlığı) bildirmiştir. Ağustos 1920'nin sonlarında Uşak Yunanlıların eline geçince, Büyük Millet Meclisi Başkanı Mustafa Kemal Çal, Çivril ve Dinar Müdafaa- i Hukuk Başkanlıklarına şu telgrafı çekmiştir.: "Sarayköy istikametinde ilerlemek isteyen düşman durdurulmuştur. Alaşehir ve Elvanlarda (Eşme ilçesi) toplanan düşman kuvvetleri İnay (Ulubey'e bağlı bir kasaba) istikametinde ilerlemeye başlamışlardır. Namus ve fedakârlık gösterme zamanı gelmiştir. İlçenizin bütün silahlı kuvvetlerini toplayarak Karahallı nahiyesine hareketle, mıntıka komutanı Sabri Bey emrinde Uşak istikametinde düşmanın yan ve gerilerini tehdit edecek şekilde 23. Tümene yardımınızı isterim. Çal, Çivril ve Dinar kazaları namuskâr halkının Uşak’taki din kardeşlerine yardım edeceklerinden eminim. Ne kadar kuvvetle hareket edildiği haberini Afyonkarahisar'da bekliyorum. Hepinizi Allah'a emanet ederim. BMM Reisi Mustafa Kemal Bu çağrı üzerine bir Çal müfrezesi oluşturulmuştur. Bu müfreze Uşak’ta Yunanlılarla pek çok kez çatışmaya girmiştir. Özellikle Nisan 1921 'de, Çal müfrezesi Avgan, Hasköy ve Paşalar bölgelerinde yoğun faaliyetlerde bulunmuştur. Bu bölgede zaman zaman Çal müfrezesi, Yunanlıların top ve makineli tüfek atışlarına maruz kalmıştır. 3 Temmuz 1920 günü Yunanlılar Aydın’ı ikinci kez işgal etti. Peşinden de Nazilli Yunanlıların eline geçti. Bu olay Çal ve çevresinde yeni bir heyecana sebep oldu. Hemen yeni bir gönüllü toplama kampanyasına girişildi. 11O kişilik bir Çal gönüllüler birliği oluşturuldu. Arap Dede (Çal Heyet-i Milliyesinin kurucusu olan 20 kişilik ekip içinde ismi geçen Arapzade Ahmet'in kendisi yâda akrabası olmalıdır) komutasında cepheye gittiler. Cephede yaklaşık 400 m.lik bir mevziyi tuttular ve burada düşmana karşı kahramanca savaştılar. Aynı cephede savaşan Çal mücahitlerinin sayısı 194 kişidir. 5 Ağustos 1920'de Tavas ve Çal gönüllü birliğinin düşmana karsı gerçekleştirdiği başarılı akınlar kaynaklarda övgü ile anlatılmıştır. Çal' dan gönderilen birlikler Aydın Köşk cephesinde de başarılı savaşlar yapmışlardır. Zaten bazı eserlerde Köşk cephesine Denizli cephesi de denilmiştir. Çünkü Denizli' den Köşke gönderilen birlikler bir hayli kabarıktı. Çal' dan Müftü Ahmet İzzet Efendinin komutanlığını yaptığı Çal müfrezesi, Acıpayam’dan Müftü Hasan, Kızılhisar'dan Hasan Efendi, Tavas 'tan Hırkalı Halil Ağa ve Kaletavas 'tan Bekir Ağa müfrezeleri 23 Temmuz günü Denizli'de toplanmışlar ve halkın yoğun ilgisi ile ve dualarla istasyondan cepheye gönderilmişlerdir. Ancak bütün bu gayretli çalışmalara rağmen Yunan kuvvetleri kesin olarak mağlup edilip durdurulamadı. Zaten gönüllülerden oluşan bu birliklerin profesyonel Yunan kuvvetleri karşısında uzun süreli bir mücadeleyi sürdüremeyeceği muhakkaktı. Ancak, düzenli birlikler oluşturuluncaya kadar mücadelenin bu şekilde sürdürülmesi ve Yunan birliklerinin hiç olmazsa yavaş ilerlemesinin sağlanması yoluna gidilmiştir. Neticede Yunan birlikleri ilerleyişlerini sürdürdüler ve Buldan’ı işgal ettiler. Yunan işgali Çal'a yaklaşmaya başladı. Çivril, Karahayıt, Gölemezli çevresinde yeni birlikler oluşturulmaya başlandı. Çal Müdafaa- i Hukuk Cemiyeti de her zaman olduğu gibi hemen harekete geçti. Ekim 1920 sonlarında Çal' da 1000 kişilik yeni bir gönüllü birlik oluşturuldu. Bunlar Ortaköy'de toplandılar. Buradan Güney üzerinden Buldan cephesine gittiler. Burada da tıpkı daha önce Aydın cephesinde olduğu gibi başarılı mücadeleler yaptılar. Ne yazık ki, Milli Mücadele boyunca sadece Yunan birlikleri ile mücadele etmedik. Özellikle TBMM'nin açılması ve düzenli birliklerin kurulmasından sonra çok değişik sebeplere bağlı olarak bir dizi isyan çıkmıştır. Bu kritik dönemde Türk milleti zaten son derece kıt olan imkânlarının bir bölümünü, bu isyanları bastırmak için kullanmak zorunda kalmıştır. Çal' dan toplanan birlikler iç isyanların bastırılmasında da görev almıştır. Çal birlikleri özellikle Balıkesir taraflarında çıkan Aznavur isyanının bastırılmasında büyük yararlılıklar göstermiştir. Nitekim Demirci Mehmet Efe, Çal birliklerinin bu başarısı üzerine Çal Heyet-i Milliyesine şu telgrafı çekmiştir: "Çal Heyet-i Milliyesi işgalin bidayetinden (başlangıcından) beri büyük fedakârlıklar ile cepheye asker, para vesair levazım yetirdiği gibi bu kerede Çal’ın cesur mücahitleri Aznavur takibinde temayüz etmişlerdir (ön plana çıkmışlardır). Bilumum Çal Kazasının hizmetlerini takdir ve teşekkürle tamim eylerim. 3 Mayıs 1921 Umum Komutan Demirci Mehmet Efe. İlk başlarda oluşturulan bu 1000 kişilik gönüllü birliğinin en büyük eksikliği silah ve cephane idi. Bunun üzerine askeri birliklerle irtibata geçildi. Çal Kaymakamı ve Mıntıka Komutanı 12. Kolordu Komutanlığına bir yazı yazdılar. Bu yazıda oluşturulan birlikler için silaha ihtiyaçları olduğu bildirildi. Ancak bu yıllarda Türk ordusu için en basit silahın bir tanesi bile çok önemli idi ve her silaha şiddetle ihtiyaç vardı. Bunun için askeri yetkililer gönüllü birliklerin silah taleplerine ihtiyatlı yaklaşıyor ve her zaman olumlu cevap vermeyebiliyorlardı. Bunun için Necip Bey istenen silahlardan bir tanesi bile kaybolursa silah başına 50 lira tazminat ödeyeceğini taahhüt etmiştir. Bu durum 12. Kolordu Komutanlığına bildirilmiştir. Böylece Çal' daki silah ve malzeme eksikliği kısmen de olsa giderilmeye çalışılmıştır.
* * * * * * * * * * 
Kaynak: "BELGELER IŞIĞINDA ÇAL TARİHİ" / İbrahim Balık - Çal Belediyesi Kültür hizmeti

Çal Çevresinin İşgal Edilmesi / İbrahim Balık


Çal Çevresinin İşgal Edilmesi

Bütün bu gayretli çalışmalara rağmen yukarıda da değindiğimiz gibi, ilk anlarda Yunan ilerleyişini durdurmak mümkün olmamıştır. 

Yunanlılar üç ayrı noktadan Çal'a doğru yaklaşmaya başlamışlardır. Birinci kol Buldan - Güney istikametinden Çal'a yaklaşmıştır. İkinci kol Ulubey - Karahallı yönünden ilerleyişini sürdürmüş ve Bekilli'ye kadar gelmiştir. Üçüncü kol ise Çivril yönünden gelmiş ve bu Yunan birlikleri Dayılar - Aşağiseyit bölgesini işgal etmiştir. 

Nitekim Haziran 1920 başlarında Yunanlılar genel bir saldırıya daha geçtiler. Bu saldırı sonunda Nazilli, Yunanlıların eline geçti. Kuyucağa doğru çekilen birliklerimiz Burhaniye'yi de (Buharkent) bırakmak zorunda kaldılar. 

5 Temmuz günü Alaşehir’den ilerleyen Yunan kuvvetleri, Zeki Bey müfrezesini geri püskürttüler ve Buldan’ı işgal ettiler. Yüzbaşı Yusuf Ziya emrindeki birliklerle dağ yollarından Güney'e yöneldi ve yağışlı bir günde zorlu bir geri çekilme ile Güney'e geldi. 

Bu arada Çal’ın Menderesin kuzeyinde bulunan bazı köyleri de işgal edildi. Karahallı tarafından gelip Bekilli 'yi işgal eden Yunan birlikleri Süller'e de bir miktar kuvvet göndermiştir. 

Müftü Ahmet İzzet Efendi'nin Milli Mücadele lehindeki çalışmaları, Yunanlılar tarafından da bilinmekteydi. Müftü Efendinin köyü olan Süller'e gelen Yunan askerleri kendisini aramıştır. Ancak Müftü Efendi'yi bulamayan Yunan askerleri, evini, değirmenini yakmış-yıkmış, 8–10 yük kap-kacak, kitap ve diğer bir takım eşyalarını yağma ve tahrip etmiştir. 

Ağustos 1920'de 135. Alayımız Çal ve Çivril dolaylarına geldi. Buna rağmen Yunanlıların 5. Tümeninin, 4. alayı Albay Yorkiyos Ziros komutasında Uşak istikametinden gelerek 8 Ocak 1921 günü Çivril ve çevresini işgal etti. 

Bu işgal 9 gün sürdü ve bu ilk işgal sırasında Kızılcasöğüt, Konak (Kıralan) dolaylarında Yunan birlikleri ile yer yer çarpışmalar oldu. Kasım 1920'de tedbir amaçlı olarak Sarayköy'de bulunan 57. Tümen, alayının birisini burada bırakıp geri kalan birlikleri ile Çal Ortaköy'e gelip yerleşti. 

17 Ocak 1921 gecesi Yunanlılar Çivril dolaylarından çekildiler ve Ulubey'de bulunan kuvvetlerinin bir kısmını da alıp bu birliklerini Sarayköy cephesine kaydırdılar. 

Bu ilk denemede Yunanlılar Çal'a çok fazla yaklaşmadı. Ancak işgalin soğuk yüzü Çal' da kendini iyice hissettirdi. 

Yunanlılar 1 Nisan 1921 'de Çivril'i tekrar işgal ettiler. Bu işgal sırasında Yassıhöyük ve Yamanların batısına da bir tabur gönderdiler. Bu tabur Çal' in bazı köylerini Bekilli dahil işgal etti. 

Diğer taraftan da, bir başka Yunan birliği tekrar Aşağiseyit ve Dayılar çevresini işgal etti. Top tepesi olarak bilinen bölgeye yerleştirdikleri topları ile menderesin karsı tarafını (Yukariseyit, Mahmutgazi, İsabey ve Çal) tehdit etmeye başladılar. 

Zaman zaman yaptıkları top atışları ile yöre halkını rahatsız edip baskı altında tutmuşlardır. Özellikle un değirmenlerinin çok olduğu ve o dönemde bu özelliği itibariyle stratejik önemi yüksek olan Değirmendere mevkisinin tehdit altında bulunması yöre halkını ciddi şekilde sıkıntıya soktu. Un öğütülemeyişi yörede büyük boyutlu ekmek ve açlık sıkıntısına sebep oldu ve çok ilkel şartlarla insanlar ekmek ihtiyaçlarını gidermeye çalıştılar. 

Bu arada yöre halkı kendi imkânları ile savunma tedbirleri almaya çalışmışlardır. Bu çerçevede Büyük Menderes üzerinde bulunan ve Aşağıseyit ile Yukarıseyit arasındaki ulaşımı sağlayan köprüler Yunanlıların kullanmaması için halk tarafından yıkılmıştır. 

Ayni şekilde Ortaköy'den Buruk Mustafa isimli kişinin rehberliği ile Eşme’nin Elvanlar bölgesinde bulunan, Yunanlıların kullanabileceği köprü de Türk müfrezeler tarafından havaya uçurulmuştur. 

Ayni tarihlerde diğer taraftan Kabalar'da bulunan bir müfreze Yunanlıların şiddetli taarruzu karşısında fazla tutunamamış ve Zeyve (Akkent) köprüsüne kadar çekilmiştir. 

İşgal bu kez uzun sürmüştür. Yunanlılar Çal’ın bazı köylerini de ellerinde bulundurdukları işgallerini tam 17 ay sürdürmüşlerdir. Bu süre içinde sürekli korku, endişe ve işgalin ağır psikolojik baskısı Çal ve köylerini bir hayli yıpratmıştır. 

26 Ağustos 1922 tarihinde başlayan Büyük Taarruz, Yunanlıların Sakarya savaşından sonra oluşturdukları siperlerinden atılmalarını sağladı. 

Yunanlılar son bir direniş savaşı vermek için kuvvetlerinin tamamını Dumlupınar bölgesinde toplamaya başladı. 30 Ağustos günü bizzat Mustafa Kemal tarafından yönetilen bu savaşı da kaybeden Yunanlılar, panik halinde İzmir’e doğru çekilmeye başladılar. 

Bu gelişme üzerine, Çal çevresindeki Yunan birlikleri de Uşak’taki Yunan birliklerine katılmak üzere bölgeden ayrılmışlardır. Böylece Çal ve çevresindeki işgal sona ermiştir.
* * * * * * * * * 
Kaynak: "BELGELER IŞIĞINDA ÇAL TARİHİ" / İbrahim Balık - Çal Belediyesi Kültür hizmeti

Yunanlıların Çal ve Çevresinde Yaptıkları Zulümler / İbrahim Balık


Yunanlıların Çal ve Çevresinde Yaptıkları Zulümler

Bütün işgal bölgelerinde olduğu gibi, Çal’ın işgal altındaki bazı köylerinde de işkence ve zulümler yaşanmıştır. 

Çal Kaymakamı Şemsettin Bey, 11 Temmuz 1919 tarihinde Denizli Mutasarrıflığına gönderdiği mektupta Çal köylerinde yaşanan mezalimlerle ilgili şu bilgileri vermektedir. 

Molla Köyünden Kadıoğlu Ömer'in evini basmışlar, çeşitli işkencelerden sonra 5000 lirasını gasp etmişlerdir. Daha sonrada kendisini öldürmüşlerdir. 
Yine aynı köyün hayvanlarını zorla toplamışlar ve Kralları Kostantin'in şerefine kesip askerlerine yedirmişlerdir. Bu duruma razı olmak istemeyen Çevrecioglu Mehmet, Topal Ali ve Hacı Ahmet Ağa, bizzat komutan tarafından feci şekilde dövülmüştür. Şeyh Elvan (Şalvan) ve Kavaklar köyünde halka zorla istihkâm kazdırılmıştır. 

Yine bu köylerde birtakım tecavüz olayları yaşanmıştır. Şeyh Elvanlı (Şalvan) Şibalakoğlu Mehmet Ali, Yunan askerlerinin istediği 1000 lirayı vermediği için, önce feci şekilde dövülmüş, peşinden de işkence ile öldürülmüştür. 

Köstekli Hacı Ahmet ve damadı Mahdut Efendilerin evleri basılarak, paraları ve eşyaları gasp edilmiştir. Hacı Hasan'dan zorla altın ve para alınmıştır. Hafız Veli isimli bir şahsin 14 devesi gasp edilmiştir. Hafız Nafiz Efendi, karısı ve iki çocuğu Yunanlılar tarafından öldürülmüştür. 

Deşdemir Köyünden Hacı Mehmet Efendi'nin pamuk tarlasında çalışan annesi ile oğlu Hasan öldürülmüştür. 

Yine işgal altındaki köylerden pek çok para ve malzeme zorla toplanarak İzmir’e gönderilmişti. 

Hançalarlı Hacı Kurular isimli zengin bir aileye işkence yapılmış, oğulları Molla Mehmet öldürülmek istenmiştir. Aile çok yüklü paralar vererek oğullarını Yunanlıların ellerinden kurtarmışlardır. 

Bahadınlar köyünden Ramazan Ağa’yı casusluk yaptığı gerekçesi ile öldürmüşlerdir. Yunanlılar Aşağiseyit köyündeki işgal sırasında halka, kağnıları ilc zorla Şalvan'daki buğday ambarında bulunan buğdayları karargâhlarının bulunduğu Çivril'e taşıttırmışlardır. Köy sakinlerinden bu nakliye işine katılmak istemeyenler Yunan askerleri tarafından dövülmüş ve çeşitli işkencelere maruz bırakılmışlardır. Yine ayni köyden askerde oğulları olan bir aileye çeşitli işkenceler yapmışlardır. 

Elbette yunanlıların Çal ve çevresinde yaptıkları zulümler bunlarla sınırlı değildir. Bunlar kayda geçirilebilen belgeli işkencelerin bir kısmıdır. Bunların çok ötesinde daha büyük işkenceler yapıldığı muhakkaktır. Nitekim bölge halkı arasında daha pek çok işkence ve zulüm olayı yıllardan beri anlatıla gelmektedir. Yıllarca bu yörenin çocukları dedelerinden ve ninelerinden, masal yerine işgal yıllarının acı hatıralarını dinleyerek büyümüşlerdir. 

Bu arada özellikle Sakarya savaşının kazanılması Türk Milletinde kurtuluş umudunu iyice güçlendirmiştir. 

Mustafa Kemal'in öncülüğünde Türk Milleti kurtuluş için bütün imkânını son damlasına kadar seferber etmiş ve 26 Ağustos 1922 günü Büyük Taarruz başlamıştır. 

Türk insanı yediden yetmişe topyekûn bu büyük mücadeleye hazırlanmıştır. Savaşarak, cephane taşıyarak, mermi yaparak, elbise dikerek, askere çorap örerek, elinden hiçbir şey gelmez ise dua ederek Büyük Taarruza katılmıştır. 

Nihayet bu savaşın sonunda bölgedeki işgalle beraber Yunan zulmü de sona ermiştir. Yörede korku, endişe ve hüzün yerini, heyecan, umut ve sevince bırakmıştır. 

İşte, Yunanlıların bu geri çekilmesine bağlı olarak Çal çevresindeki Yunan birlikleri de Uşak istikametine çekilmiş ve bölgede 17 ay devam Yunan işgali sona ermiştir. 

Yunanlılar panik halinde çekilirken, Çal’ı ve köylerini büyük ölçüde tahrip edip yakmaya fırsat bulamamıştır. 

Sonuçta Yunanlılar bütün İç ve Batı Anadolu'da olduğu gibi Çal’ı da, nesiller boyu anlatılacak kötü hatıralar bırakarak çekilip gitmişlerdir. Aynen geldikleri gibi!...
* * * * * * * * * * 
Kaynak: "BELGELER IŞIĞINDA ÇAL TARİHİ" / İbrahim Balık - Çal Belediyesi Kültür hizmeti