30 Nisan 2008 Çarşamba

Mustafa Kemal ATATÜRK Diyor ki:


“Bu dünyadan göçerek Türk Milleti’ne veda edeceklerin çocuklarına, kendinden sonra yaşayacaklara son sözü bu olmalıdır: Benim Türk Milletine, Türk Cumhuriyetine, Türklüğün istikbâline ait ödevlerim bitmemiştir. Siz onları tamamlayacaksınız. Siz de sizden sonrakilere benim sözümü tekrar edersiniz. Bu sözler bir ferdin değil, bir Türk Milleti duygusunun ifadesidir. Bunu, her Türk bir parola gibi kendinden sonrakilere durmadan tekrar etmekle son nefesini verecektir. Her Türk ferdinin son nefesi, Türk Milletinin nefesinin sönmeyeceğini, onun ebedî olduğunu göstermelidir. Yüksek Türk... Senin için yüksekliğin hududu yoktur. İşte parola budur.” (Mülkiyeliler’e hitabından, 11 Ocak 1935) 

“Yetişecek çocuklarımıza ve gençlerimize, görecekleri tahsilin hududu ne olursa olsun, en evvel, herşeyden evvel Türkiye’nin istikbâline, kendi benliğine, millî an’anelerine düşman olan bütün unsurlarla mücadele etmek lüzûmu öğretilmelidir.” (1 Mart 1922 TBMM açış konuşmasından) 

“Tarihimizi tetkik ediniz. Türk’ün çektiği bütün felâketler, maruz kaldığı tehlikeler ve musibetler hep kendi öz benliğini, millî varlığını ihmâl ederek nereden geldikleri ve ne oldukları, hangi nesle mensup bulundukları belirsiz bir takım kimseleri kendilerine reis tanıyarak onların şuursuz bir vasıtası olmak mevkiine düşmüş olmasındandır.” (Kılıç Ali, Atatürk’ün Hususiyetleri, s.543) 

“Kudretsiz dimağlar, zayıf gözler, hakikatı kolay göremezler. O gibiler Büyük Türk Milleti’nin yüksek seviyesine nazaran geri adamlardır. Fakat zaman bütün hakikatleri en geri olanlara dahi anlatacaktır. Milletimizi vehimlerden kendini kurtarmağa muktedir hale getirmeye çok çalışalım.” (19 Ekim 1925, Cumhurbaşkanları, Başbakanlar ve Millî Eğitim Bakanlarının Millî Eğitimle İlgili Söylev ve Demeçleri, s. 27) 

“Gerçekleri bilen, kalbinde ve vicdanında manevi ve kutsal hazlardan başka zevk taşımayan insanlar için, ne kadar yüksek olursa olsun, maddi makamların hiçbir değeri yoktur.” (Büyük Nutuk) 

"Hangi istikbal vardır ki, ecnebilerin nasihatlarıyla, ecnebilerin planlarıyla yükselebilsin? Tarih böyle bir hadiseyi kaydetmemistir." "Bilelim ki, Milli benliğini yitirmiş uluslar, başka uluslara yem olurlar." Mustafa Kemal ATATÜRK 06 Mart 1922

M. Kemal ATATÜRK için dediler ki:


“ Uluslar arası Anlayış ve Barış Yolunda Çaba Harcamış Üstün Bir Kişi, Olağanüstü Bir Devrimci, Sömürgecilik ve Emperyalizme Karşı Savaşan İlk Lider, İnsan Haklarına Saygılı, Dünya Barışının Öncüsü, İnsanlar arasında Renk, Din, Irk Ayrımı Gözetmeyen Eşsiz Devlet Adamı, Türkiye Cumhuriyetinin Kurucusu… “ UNESCO KARARI 1979( Doğumunun 100. yılında 1981 yılını “ Dünya Atatürk Yılı “ olarak, Atatürk’ün tüm dünyada anılması amaciyle 156 ülkenin katılımıyla gerçekleşen toplantısında oybirliği ile alınan karar) 

Tarih çok büyükler gördü. İskenderleri, Napolyonları, Washington'ları gördü. Fakat 20.yy'da büyüklük rekorunu ATATÜRK, bu Türk oğlu TÜRK kırdı (Cumhuriyet, 23 Kasım 1938 - L'llustration, Fransa). 

Yüzyıllar nadir olarak dahi yetiştirir. Şu talihsizliğe bakın ki, o büyük dahi çağımızda Türk Milletine nasip oldu (D. Lloyd George-İngiltere Başbakanı-1922). 

Mustafa Kemal hakkında bilgiyi O'nu çok iyi tanıyan birisinden edindim. Sovyet Sosyalıist Cumhuriyetler Birliğinin Dış İşleri Bakanı Litvinof'la görüşürken, onun fikrince bütün Avrupanın en değerli ve ilgi çekici devlet adamının bugün Avrupada yaşamadığını, Boğazların gerisinde, Ankarada yaşadığını, bunun Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK olduğunu söyledi (Franklin D.Rossevelt-ABD Başkanı-1937). 

Savaşta Türkiyeyi kurtaran, savaştan sonrada Türk Ulusunu yeniden dirilten Atatürk'ün ölümü, yanlız yurdu için değil, Avrupa içinde en büyük kayıptır. Her sınıf halkın O'nun ardından döktükleri içten gözyaşları bu büyük kahramana ve modern Türkiyenin Ata'sına layık bir tezahürden başka bir şey değildir (Winston Churchill-İngiltere Başbakanı-1938). 

Kadınlar başka hiç bir ülkede bu kadar hızlı ilerlememişlerdir. Bir Ulusun bu derece değişmesi, tarihte, gerçekten eşi olmayan bir olaydır (Ulus, 16 Kasım 1938-Daily Telgraph, İngiltere). 

Savaşta Türkiyeyi kurtaran, Bir insanın değerinin en belirli ölçüsü kendi alanındaki üstünlüğünü dostuna düşmanına kabul ettirebilmesindedir. İşte Atatürk bu yüceliğe ermiş dahilerden biridir. Bir ihtilalci olarak modern Türkiyeyi yaratmış, davasında muzaffer olmuş ve yüzyılımızın büyük devlet adamları arasına katılmıştır (Cumhuriyet, 11 Kasım 1953) -W. Somerset Maugham-İngiliz romancı,yazar). ---------------------------------------------------------------------------------------
(1922'de Türk ordularının zaferi neticesi Anadolu'daki emelleri gerçekleşmeyen İngiltere'nin Türk düşmanı olarak bilinen Başbakanı Lıoyd George, Parlamento'da kendisine yöneltilen suçlama ve tenkitleri şöyle cevaplandırmıştır): 'Arkadaşlar, yüzyıllar nadir olarak dahi yetiştirir. Şu talihsizliğimize bakın ki o büyük dahi çağımızda Türk Milleti'ne nasip oldu. Mustafa Kemâl'in dehasına karşı elden ne gelirdi. (D. Lloyd George, İngiltere Başbakanı, 1922) 

Bir ulusun hayatında bu kadar az sürede bu denli kökten değişiklik pek seyrek gerçekleşir... Bu olağanüstü işleri yapanlar, hiç kuşkusuz kelimenin tam anlamıyla büyük adam niteliğine hak kazanmışlardır. Ve bundan dolayı Türkiye övünebilir. (Eleftherios Venizelos, Yunanistan Başbakanı, 1933) 

Bir insana ölümünden sonra bu derece sevgi ve yas gösterileri yapılması milletler tarihinde az görülen şeylerdendir.' (ATHİNAİKA, Atina, 12 Kasım 1938) 

'Atatürk'ün Türkiye'de yaptığını hiçbir tarafta, hiçbir kimse yapmadı: Ne Cavour, ne Cromwel, ne de Washington... Atatürk'ün bulduğunu, hiç kimse bulmadı ve Atatürk'ün yaptığını da hiç kimse yapmadı. İlham ettiği kimselere ve kendi prensiplerine göre yarattığı yeni kuşak, O'nun eserine devam edecektir.' (Tipos Gazetesi) 

İngiliz, Fransız ve İtalyanları Anadolu'dan uzaklaştırıp bizi de yenince,, karşımızda sıradan bir adam bulunmadığını ve O'nun gerçek yaratıcı kudretini kavramaktan uzak kalmış olduğumuzu kabul ettik. (1938) (Yorgi PESMAZOĞLU, Yunan Ekonomi Başkanı) 

Çok, pek çok devrimciler görüldü. Fakat hiçbiri Atatürk'ün cesaret ettiği ve muvaffak olduğu şeyi yapmadı.' (Messager D'Athenes, Yunanistan Gazetesi, 11 Kasım 1938) 

Tarih, silinmez harflerle bu devlet adamın ismini hakedecektir. Atatürk bir halk adamıdır. Kırılmaz azmi, keskin zekâsı ve kudreti kendisini yendiği alın yazısının önüne getirmiş, böylece yeni Türkiye'nin yaratıcısı olmuştur. (Yugoslavya, Politika Gazetesi, 11 Kasım 1938) 

Sakarya Savaşı, Sakarya Zaferi, yirmi yaşımın en kuvvetli hatırası olmuştur. O zamanlar, kendi kendime diyordum: Acaba ben de ulusumu böylesine seferber edemezmiyim, onun ruhuna kurtarıcı hamleyi, bu dizgin tanımaz ihtirası aşılayamaz mıyım? (Habib BURGİBA, Tunus Devlet Başkanı, 1965) 

Atatürk, tarihin her devresi için, insanlığın bir mucizesidir. (Suriye) 

Atatürk'ün ölümü yalnız Türk Milleti için değil, onun örneğine çok muhtaç olan bütün Doğu milletleri için en büyük kayıptır. (ELEYYAM Gazetesi, Şam- 1938) 

Vatanını muhakkak bir parçalanmaktan kurtararak gemisini güvenilir bir limana götürdükten sonra milletinden bir taht istemedi. O, kelimenin bütün anlamıyla bir insan, eşsiz bir dahi, kahraman bir asker ve siyaset adamı idi. Hayatını milleti'nin mutluluğuna adadı, bu uğurda genç yaşda hayata gözlerini kapadı. (Elifba Gazetesi, Şam- 1938) 

O'nun ölümü, dünya için de derinliği ölçülmez bir kayıptır. (Sovyetler) 

Adı, Türk Milleti'nin millî kurtuluş savaşında ve Türkiye'nin siyasi alanda yeniden örgütlenmesine gayet sıkı bir surette bağlı olan Kemal Atatürk'ün ölümü gerek Türkiye için, gerekse bütün dostları için derinliği ölçülmez bir kayıptır. Türk Milleti'nin en samimi dostları arasında bulunan Sovyetler, zamanımızın bu örneksiz devlet adamının öneminden dolayı derin bir acı içindedirler. (İzvestia Gazetesi, Moskova, 1938) 

Atatürk, dünya üzerinde yeni bir devir açmış bir insandır. Ben, O'nun Türk kadınlarına hak vererek ve bir ülkede anayı, yakışır olduğu yüceliğe eriştirerek Batı'ya ders verdiğini nasıl unuturum. (Uluslararası Kadınlar Birliği Delegesi, Prenses Aleksandrina) 

Romanya'da Atatürk'ün ölüm haberi geldiği gün, bütün okullarda dersler tatil edildi. (Romanya-Rador Ajansı: Bükreş) 

Milletimiz, en büyük Türk'ün karşısında kederli bir saygı ile eğilmektedir. (Romanya) 

Atatürk, başı dumanlı doruklarda yüce bir dağ tepesidir. Siz O'na yaklaştıkça o yükselir ve aranızdaki mesafe sonsuza değin aynı kalır. Devirlerinde büyük gözüken, zamanla küçülen benzerlerinden farkı budur ve böyle kalacaktır. (Arriba Gazetesi, Portekiz, 1938) 

Uzun bir yol aşılmış, yüce bir eser ortaya konmuş, bir çok zaferler elde edilmiştir. Bütün bunlar Atatürk'ün eseridir. (Polanya, Kurjer Warzavski Gazetesi) 

O, Türkiye'yi kurmakla bütün dünya uluslarına Müslümanların seslerini duyuracak kudrette olduğunu ispat etti. Kemal Atatürk'ün ölümüyle Müslüman dünyası en büyük kahramanını kaybetmiştir. Atatürk gibi bir önder önlerinde bir ilham kaynağı olarak dikildiği halde Hind Müslümanları bugünkü durumlarına hâlâ razı olacaklar mı? (Muhammet Ali Cinnah-Kaidiâzam, Pakistan Cumhurbaşkanı, 1954) 

Bizim aslımız rengi uçmuş bir kıvılcım iken, O'nun bakışı ile cihanı kaplayan ve aydınlatan bir güneş haline geldik. (İkbal, Pakistan Millî Şairi) 

'Atatürk'ün yaptıkları insanoğlunun kolay kolay yapabileceği şeylerden değildir. O; büsbütün başka bir insandı.' (El-Mısri Gazetesi, Mısır, 11 Kasım 1938) 

Türkler, Atatürk'ü olağanüstü bir tutkunlukla seviyorlar. Bursa'ya giderken trende rast geldiğim bir çocuğa İstanbul veya Ankara'dan hangisini sevdiğini sordum. Çocuk Ankara'yı sevdiğini söyledi. Nedenini sorduğumda: 'Ankara'da Atatürk bulunduğu için..' cevabını verdi. (Mısır, El Bela Gazetesi) 

Yüzyılımızda, 'olmayacak hiçbir şey yoktur' şeklindeki tarihi gerçeği isbatlayan ilk adam olmuştur. (Eski Ujsag. Macar.) 

Budapeşte, 20 (a,a) - Macar ajansı tebliğ ediyor: Başvekil İmredi, Atatürk'ün cenaze törenini yapılacağı 21 Kasım Pazartesi gününü Macaristan'ın millî yas günü sayarak bütün memlekette resmi binalara siyah bayraklar çekilmesini emretmiştir. Harbiye Nazırı ve Budapeşte Belediye Reisi de, askeri binalar ve belediye binaları için aynı kararı almışlar ve Belediye Reisi ayrıca, halkı da siyah bayrak çekmeye dâvet etmiştir. (Namzetti Ujsang Gazetesi, Budapeşte-1938) 

Dünyanın çok nadir yetiştirdiği dahilerdendir. Dünya tarihinin gidişini değiştirmiştir. (An Nahar, Beyrut) 

 Küçük Asya'nın çıkardığı en büyük lider. (The Japan Chronicle, Kobe) 

'Hayatının sonuna kadar milleti'nin mutlak güveni ile kurduğu devletin başında muzaffer kumandanının kişiliği, eşi görülmemiş bir karakter örneğidir.' (Comte Carlo Sforza, İtalya Eski Dışişleri Bakanı) 

Üstün iradesi, tükenmez cesareti ve eşsiz seziş ile hasımlarını dize getirdi. Fazilet ve ciddiyeti, üç yılda memleketine yalnız askeri, aynı zamanda tam ve doyurucu bir siyasi zafer kazandırdı. (F. Perrone Di San Martino, İtalyan Yazarı) 

'Atatürk'ün ölümü ile dünya büyük bir liderini kaybetti.' (Gazeta Del Popolo Gazetesi, İtalya, 

11 Kasım 1938) (Lozan Üniversitesi salonunda, Lozan Türk Talebe Cemiyeti'nin hazırladığı törende.) 'Siz Türk gençleri, bugün Büyük Şef'inizi kaybettiğinizden dolayı ne kadar ağlasanız haklısınız. Üniversite, sizin bu büyük yasınıza katılmaktadır. Atatürk'ün bu Büyük Adam'ın hayatını burada az bir vakit içinde bildirmeye imkân yoktur. Bu dâhinin, vatanının tarihinde işgal ettiği parlak sayfaları size hatırlatmak isterim. Türkiye'yi yaratan, tarihimizin bu en Büyük Adam'ın başımı en derin hürmetle eğerek selâmlarım.' (Profesör MORRF) 

'Atatürk, bir medeniyet kaynağı idi.' (İsviçre) 

Modern Türkiye'nin yaratıcısı Kemal Atatürk'ün eserleri, memleketi için yaptıkları İsveç'te çok iyi bilinmektedir. Atatürk'ün liderliği altında Türkiye'nin kalkınmasını, fevkâlâde ileri hamlelerini hayranlıkla takibettik. Atatürk'ün, hukuk alanında olduğu gibi, diğer alanlarda da getirdiği reformlarla Türkiye, içinde bulunduğu çok zor durumdan kurtarılıp kuvvetli ve güvenilir temeller üzerine yerleştirilmiştir. (ERLANDER, İsveç Başbakanı) 

'Mustafa Kemal Atatürk, kuşkusuz 20. yüzyılda dünya savaşından önce yetişen en büyük devlet adamlarından biri, hiçbir millete nasip olmayan cesur ve büyük bir inkılâpçı olmuştur.' (Ben Gurion, İsrail Başbakanı, 1963) 

'Atatürk, askeri dehâ ile devlet adamı filozof dehâsını toplamıştır.' (İspanya) 

İslam dünyasının büyük insan yetiştirme gücünü yitirdiğini öne sürenler, Atatürk'ü hatırlamalı ve utanmalıdırlar. (Tahran Gazetesi, İran, 1939) 

Atatürk'ün ölümü dolayısı ile Kraliyet Sarayı Şehinşâhi ve hükümet bir ay resmî yas ilân etmiştir. Majeste Şehinşah, gömme töreninin sonuna kadar İran'da askerî ve resmî binalar üzerinde ve yabancı ülkelerdeki İran temsilciliklerinde bayrakların yarıya indirilmesini emir buyurmuşlardır. Bu irade-i Şehinşahî bugün bütün gazetelerde ilân edilmiştir. (Tahran) 

Bugün Türkiye, büyük ve yeni bir memlekettir. Ve savaş sonrasının dehşet, sefalet ve bitkinliğinden çıkmış olan bu yeni Türkiye, Atatürk'ün dimağında vücut bulmuştu. O, bu Türkiye'yi kendi elleriyle dünyaya getirdi. (Dela Mail Gazetesi) 

Kadınlar başka hiçbir ülkede bu kadar hızla ilerlememişlerdir. Bir ulusun bu derece değişmesi, tarihte, gerçekten eşi olmayan bir olaydır. (İngiliz, Daily Telgraph Gazetesi) 

Atatürk, yalnız Türk Milleti'nin değil, özgürlüğü uğruna savaşan bütün milletler önderiydi. O'nun direktifleri altında siz bağımsızlığınıza kavuştunuz. Biz de o yoldan yürüyerek özgürlüğümüze kavuştuk. (Bayan Sucheta KRIPALANI, Hint Parlamento Heyeti Başkanı) 

Denilebilir ki onsuz, İslâm alemi yolunu bulabilmek için elli yıl daha bekleyecekti. (Fransız, Berthe Georges-Gaulis) 

Atatürk öldü. Barış kubbesinin Doğu sütunu yıkıldı. Artık evrende barışı kimse garanti edemez. Nitekim Avrupalı devlet adamları; O'nun 1930'da yaptığı uyarı ve tavsiyeleri dinlememiş ve dünyayı 1939 yılında ikinci büyük savaş felâketinin içine sürüklemişlerdir. (Fransız Gazetesi Sanerwin) 

Tarih çok büyükler gördü. İskenderler'i, Napolyon'ları, Washington'ları gördü. Fakat yirminci yüzyılda büyüklük rekorunu Atatürk, bu Türk oğlu Türk kırdı. (L'Illustration, Fransa) 

'Atatürk, yirminci yüzyılın en büyük mucizesidir.' (National Tidence Gazetesi, Danimarka, 11 Kasım 1938) 

Eğer tarih bir kalbe sahip olsaydı, Mustafa Kemal'i mutlaka kıskanırdı. (Tchang Yang Yee Pan Gazetesi, Çin, 1958) 

'Atatürk, bütün Asya kıtasının Ata'sıdır.' (Çin) 

'Biz Çinliler, hepimiz bu yasa katılıyoruz. Zira büyük bir milletin, çok sevilen Büyük Ata'sının ölümü, yalnız Türkiye için değil, aynı zamanda bizim kıtamızda ve bütün dünyada büyük bir boşluk bırakmaktadır.' (Çin Basını) 

'Hiç bir ülke, Atatürk'ün Türkiye'sinin gördüğü değişiklikleri bu kadar hızlı bir şekilde görmemiştir. Bugünün Türkiye'sinin tarihi Mustafa Kemal'in tarihidir.' (Dness Gazetesi, Bulgaristan, 11 Kasım 1938) 

Türkiye'nin uluslararası ünü, prestij ve otoritesi durmaksızın yükselmiştir. Milletine bu kadar az zamanda bu ölçüde hizmet edebilen tek devlet adamı Atatürk'tür. (Libre Belgique Gazetesi) 

Bir yenilginin uçurumuna düştüğü halde, ilkin neticesiz sanılan İstiklâl Mücadelesini yapan Türk Milleti, önünde saygıyla eğilmeden bu satırlara son veremez. Zafer neşesiyle kendinden geçmiş bir diplomasinin kararını 'hayır' diyerek yırtmak ve yüzlerine fırlatmak örneğini biz Almanlar, Türklere borçluyuz. (Alman Askeri Dergisi Vissen Und Vehr) 

Benim üzüntüm iki türlüdür; önce böyle büyük bir adamın kaybından dolayı bütün dünya gibi üzgünüm. İkinci üzüntüm ise, bu adamla tanışmak hususundaki şiddetli arzumun gerçekleşmesine artık imkân kalmamış olmasıdır.(Franklin ROOSEVELT, A.B.D. Başkanı)

28 Nisan 2008 Pazartesi

İki istiklal madalyalı tek kuvvacı Kemalist - ÇAL MÜFTÜSÜ AHMET İZZET EFENDİ


Ahmet İzzet ÇalgÜner - BİR KEMALİST PORTRE (Cemal Kutay'dan) - Tarihimizdeki iki istiklal madalyalı Tek kuvvacı Kemalist - ÇAL MÜFTÜSÜ AHMET İZZET EFENDİ (ÇALGÜNER) 

Milli Mücadele'nin başlamasıyla, ulusal harekatın yanında yer aldı. Bu amaçla, İzmir'de Müdafaa-i Hukuku Osmaniye Cemiyeti'nin önderliğinde 17-19 Mart 1919 tarihleri arasında yapılan kongreye, Çal delegesi olarak katıldı (5). 

İzmir dönüşünde yaklaşan tehlikenin büyüklüğü ve vehameti konusunda halkı aydınlattı. İzmir'in işgali üzerine, 17 Mayıs 1919 günü Çal halkını Çarşı Camii'nde toplayarak onlara düşman istilasına karşı seyirci kalınmamasını ve mukavemet edilmesinin gerekli olduğunu anlatmıştır (6). 

Daha sonraki günlerde de aynı camide yapılan toplantılarla halkı düşmana karşı direnme konusunda bilinçlendirmeye ve teşkilatlandırmaya çalışmıştır. 
Bu amaçla, ilçenin nüfuzlu kişileriyle toplantı yapmıştır. Böyle bir toplantıda;"Allahımız bir, Peygamberimiz bir, kitabımız bir, vatanımız bir olduğuna göre muhafazasına mecburuz. Mukaddesatımızı müdafaa için Allah'ın ve Peygamber'in emirlerine uymak gereklidir. Çöken Saray Saltanatının yerine milletin kalbindeki iman nuru bir kat daha parlamıştır…" (7). 

Şeklinde yürekleri ürpertici bir konuşma yapmıştır. Bu arada Müftü Ahmet İzzet Efendi, toplantıda hazır bulunanlardan bir de imzalı senet almıştır. Çal halkından yirmi kişinin (8) 

İmzaladığı [B]15 Temmuz 1335/1919 tarihli senette;"Efendim! Bâlâda muharrer esami sahipleri (yukarıda isimleri yazılı olanlar), cümlemiz dinimizi, vatanımızı, namusumuzu vikaye için size iştirak etmeye söz veriyoruz. Buna dair her emir olursa ifasına amadeyiz. Eğer muhalif olursak kanımızı, katlimizi helâl ederiz"(9). 

Bunlara karşı ben"Gözlerimiz görerek, bedenimizde can varken kendimizi ve mukaddesatımızı düşmanın yed-i habisine (pis eline) terk ve vatana ayak basmalarına tahammül edemiyeceğimizi, behemahal müdafaa tertibatı almamız lazım geldiğini, silahsız ve vasıtasız da olsa düşmana karşı evlâdu ayalimizi şehit etmeden memleketimize düşmanın giremiyeceğini, hatta hepimizi şehit etse bile Allah'ın izni olmadan düşmanın bu topraklara ayak basmasının mümkün olamayacağını"Söyledim. Ve bu fikrimde ısrar ettim. Hazır bulunan kalabalığın reyini sordum. Onlar da "evvelâ siz üçünüz fikir birliği yapınız, bize bildiriniz. Biz müdafaa için hazırız" dediler (10). 

Milli Mücadele'nin ilk günlerinde Kaymakam ve Çal halkının ileri gelenlerden beklediği desteği bulamaması, Müftü Ahmet İzzet Efendi'yi yıldırmadı. Çalışmalarını, Çal ilçesi dışında da sürdürdü. Bu cümleden olarak, Çal dağlarının ünlü eşkiyası DEDE EFE'nin barınağına kadar gitmiş, "Gavurun Türk, Müslüman ne varsa toptan yok etmek için dikildiğini" Efe'ye anlatmış, onu kızanlarıyla birlikte cepheye sevketmiş, Demirci Mehmet Efe ile ilk bağlantıyı kurmuş (11), 

Kaklık Köyü ve çevresinden topladığı gönüllülerle, Çal'dan Kaymakam'ın karşı koymasına rağmen sağladığı gönüllülerle, mütareke komisyonunun emrine uyanların düşmana teslim için askerlik şubesi deposunda topladıkları silah ve malzemeye el koymuş, sonra Denizli'ye giderek yetkililerle görüşmüştür (12). 

Müftü Ahmet İzzet Efendi, hatıratında bu görüşmelerinden şöyle söz eder:"…Derhal atıma binerek ilçemize 12 saat mesafedeki Denizli'ye hareket ettim. Yol üzerinde "Ali Kurt" köyüne uğradım. Evvelce haber aldığım buralı Dede Efe ile temas imkanını temin ettim. Dede Efe'nin 25-30 kadar kızanı olan çetesini düşmana karşı harekete ikna ettim. Keza Kaklık köyünde nüfuz sahibi Ali Bey'i gördüm. Onu da hazırladım. Denizli'ye vardım. Orada henüz bir hareket hamlesi yoktu. Müftü Ahmet Hulusi Efendi merhumu gördüm ve fikrimi anlattım. Tasvip etti. Milletin sözümüze bakıp bakmayacağında mütereddit idi. Beş altı kişi müstesna, bütün Çal halkının benimle beraber olduğunu söyleyince gözleri yaşardı. Onlara kendisi ile görüştüğümüzü saklamamı tenbih etti. O zamanki Mutasarrıf ve Eski Dahiliye Vekili Faik Öztrak'a vardım. Fikrimi izah ettim. Bana Kaymakam'ı sordu. Kaymakam'ın bu davadaki muhalefeti dolayısıyle kendisinden memnun kalmadığımı hissetti. Hoşuna gitmedi. Rengi bozuldu. Bana:"Müfti Efendi! Sen ne demek istiyorsun? Bu vaziyet karşısında bir kaymakam, bir mutasarrıf, bir Vali ne yapabilir?" dedi. Ben de: "Kaymakamlık, Mutasarrıflık, Valilik milletle kâimdir. Millet cayır cayır yanmağa başladı. Biz buna seyirci kalamayız. Ne yapacaksanız yapınız. Ben kudretim nispetinde bu uğurda bir vazife almağa geldim" deyince tekrar rengi değişti. 

Bu kabil bir harekete Ferit Paşa kabinesinin razı olmadığını beyan ile bu mesele etrafında Kalem Reisi (Askerlik Şubesi Başkanı) ve Müftü Efendi ile görüşmemi, bilahere bir şekil kararlaştırılmasını tavsiye etti. Kalem Reisi Tevfik Bey'i ziyaret ettim. Bu sevimli komutan bana: "Ey hocam! Bu iş senin gibi hocalara ve benim gibi ihtiyarlara mı kaldı?" diyerek önce biraz latife etti. Kendisine Müfti Efendi ve Mutasarrıf Beyle görüştüğümü ve hazırlığımı anlattım. Yapacağımız hareket planına her ikisinin de razı olduğunu beyan ettim. Fevkalade sevindi. Mevzu etrafında bazı esaslar görüşerek hemen planımız mucibince harekete geçmek üzere vedalaştık. Müftü Ahmet Hulusi Efendi ile de görüştüm, vaziyeti anlattım. O da ferahladı. Çal'daki hazırlığımı da öğrenince "Sen doğru Çal'a git. Hazırlığını şümullendir. Bir iki güne kadar biz de burada hazırlığımızı tamamlıyalım. Sana haber verince hemen yola çık" diye beni uğurladı. Ben de vaziyetten memnundum. Hemen Çal'a geldim. Atımdan inmeden doğru hükümet önüne geldim. Orada merhum Necip Bey'le karşılaştım. O da evvelce muhalefetine rağmen benim Denizli seyahatimi uzaktan kritik ettirerek işin ehemmiyetini idrak etmiş olduğu için bana: "Emrinize âmâdeyiz. Buyurunuz!"dedi. Zira muhalefeti bilhassa şahsı için zararlı olacaktı. Çünkü ben efelerle de görüşerek bunların muhalefeti halinde yapılacak işi tasarlamıştım…" (13). 

Müftü Ahmet İzzet Efendi'nin sözü edilen çalışmalarıyla, Çal'da kısa sürede düşmana karşı teşkilatlanma ruhu doğdu. Çalışmalarında Yd. Sb. Ahmet (Akşit), Müftü Efendi'ye yardımcı oldu. Hatta köy köy dolaşarak halkı milli harekat konusunda aydınlattı (14). 

Bu gelişmelerin sonunda Müftü Ahmet İzzet Efendi'nin Başkanlığı'nda 15 Temmuz 1919'da yirmibir kişiden müteşekkil Çal Heyet-i Milliyesi kuruldu (15). 

Bundan sonraki gelişmelerden de Müftü Ahmet İzzet Efendi şöyle söz eder:

"Bu yirmi kişi ve ilçenin diğer önde gelenleri ile hemen hizmete başladık. Jandarma dairesinin kapısını kırarak sekiz sandık cephane ile 10-12 adet mavzeri aldık. Badehu (sonra) askerlik şubesinin deposunu kırarak orada mevcut cephane, pala, silah ne varsa hepsini aldık. Çal Merkez kasabası eşrafını köşk eşraflarına yolladık. Oralardan silah ve gönüllü asker dercine himmet olundu. Hatta asker firarilerinin güzergahları kesilerek silahları alındı. Bu suretle hayli silah ve asker dercolundu (toplandı). Bunların topunu alarak Köşk cephesine hareket ettim. Düşmanın Omurlu'yu işgali günü biz de cepheye varmıştık…" (16) 

Müftü Ahmet İzzet Efendi Başkanlığı'ndaki Çal Heyet-i Milliyesi, "gerek gönüllü kuvvet teşkilinde, gerekse milli kuvvetlere olan maddi yardımları hususunda pek çok takdir aldı. Hatta TBMM Dahiliye Vekaleti'ne dahi, bu heyetin fedâkâr çalışmaları hakkında raporlar yazıldı" (17). 

Müftü Ahmet İzzet Efendi, yukarıda sözü edilen hizmetleri ile yetinmeyip çalışmalarına devam etmiştir. Bu cümleden olarak, kendisinin de belirttiği gibi Çal ve çevresinden topladığı 100 gönüllü ile Aydın-Köşk cephesinde düşmanla çarpışmıştır (18). 

Öte yandan bölgede Yunan mezalimi ve faciasının büyük boyutlara ulaşması üzerine, 22 Aralık 1919'da Çal merkezinde 15.000 kişinin katıldığı bir miting düzenlenmiştir. Başta Müftü Efendi olmak üzere mitingte çeşitli konuşmalar yapılarak Yunan işgâl ve zulmü bir defa daha protesto edilmiştir. Ayrıca miting sonunda kararlar alınmış ve bu kararlar, Müftü Ahmet İzzet ile yedi arkadaşının (19) 

imzalarıyla Dahiliye ve Hariciye Nezaretlerine, suretleri İstanbul'daki Amerika, İngiliz, Fransız ve İtalyan siyasi yetkililerine, Yenigün, Tasvir, İkdam, Monitör ve Oryantal gazetelerine gönderildi (20).Mitingte alınan kararları önemine binaen sunuyoruz: 

"Vatanımızın ruhu mesabesinde olan sevgili İzmirimizin Yunanlılar'ın tecavüzüne terk edildiği günden beri gaddarâne boğazlanan müslümanların fecaiyi katillerini şikayet ve bu gibi müessif vaziyetin durdurulması, üzerinde hiç bir hakkı bulunmayan, lisanen, mezheben, iktisaden, medeniyeten ve tarihen tamamiyle Türk olan İzmir'in Yunanlılar'ın vahşi ellerinden tahliyesini, Aydın havalisinde mazlum ahaliye karşı yapılmış olan fecayi İtilaf Devletleri memurları tarafından yapılan âdilâne tahkikatle de teyit edildiği halde, dünyaya adaleti yayacaklarını ve her milletin kendi hududları dahilinde "mazhar-ı inkişaf" olmalarına çalışacaklarını harbin başladığı günden itibaren her vesile ile ilândan geri durmayan İtilaf Devletleri'nin halen bu kanlı işgali yaşatmakta devam etmesine ve her gün ırzı ve canı heder edilen binlerce mazlum müslümanların boğazlanırcasına çıkan feryatların, Avrupa münevverlerinin kulaklarına girmemesinden hayrete düşen kazamız ahalisi, bugün onbeş bin kişinin katıldığı mitingde alınan aşağıdaki kararların, sizin vasıtanızla dünya kamuoyuna duyurulmasına karar verildi: 

O, kısaca belirtilen hizmetlerinden dolayı, İstiklâl Madalyası ile taltif edildi. Hem de iki madalya ile… Zaferden sonra teklif edilen milletvekilliği görevini benimsemeyerek irşâd vazifesine devam etti. Kırk yılı aşkın bir süre, başarıyla Çal Müftülüğü'nü yürüttü. 29 Nisan 1950 tarihinde kendi isteğiyle bu görevden emekli oldu. 1952 yılında da vefat etmiştir (26). 
Yakın tarihimiz daha etraflı olarak incelenirse, Müftü Ahmet İzzet Efendi'nin değeri çok daha iyi anlaşılacaktır 
* * * * * * * * * * *

KURTULUŞ SAVAŞINDA ÇAL VE MÜFTÜ AHMET İZZET EFENDİ


KURTULUŞ SAVAŞINDA ÇAL VE MÜFTÜ AHMET İZZET EFENDİ (ÇALGÜNER) 

Osmanlı Devleti 1914–1918 arası devam eden I.Dünya Savaşında İttifak Grubunda yer almıştır. Savaşı İttifak Grubu kaybedince Osmanlı Devleti de 30 Ekim 1918 tarihinde Mondros Ateşkes Antlaşmasını imzalayarak savaştan çekilmiştir. 

İtilaf Devletleri Mondros’tan sonra, gizli anlaşmalarla daha önceden aralarında paylaştıkları Anadolu’yu, antlaşmanın 7. maddesine dayanarak işgal etmeye başlamışlardır. 

Yapılan işgallere karşı Anadolu’da Kuvay-ı Milliye hareketi ortaya çıkmış, bölgesel direniş örgütleri oluşturulmaya başlanmıştır. 

Çal’daki direniş hareketleri 1911’den beri Çal Müftülüğü görevini yürüten Ahmet İzzet Efendi’nin liderliğinde gerçekleşmiştir. 

18 Ocak 1919 tarihinde toplanan Paris Barış Konferansında İzmir ve Ege Bölgesinin Yunanlılar tarafından işgal edilmesi kararlaştırılmıştı. 

Bunun üzerine 17–19 Mart 1919 tarihleri arasında, İzmir’de, Müdafa-i Hukuk ve Redd-i İlhak Kongresi toplanmış, bu kongreye Müftü Ahmet İzzet Efendi ile Belevi’ li Yusuf Ağa ( Başkaya ) Denizli temsilcisi olarak katılmışlardır. 

Kongre dönüşü Ahmet İzzet Efendi Çarşı Camiinde söylediği vaazlarda yaklaşan tehlikenin büyüklüğü ve vehameti konusunda halkı aydınlatmıştır. 

15 Mayıs 1919 tarihinde İzmir’in Yunanlılar tarafından işgal edilmesi tüm yurtta olduğu gibi Çal’da da büyük bir üzüntü ve infiale sebep olmuş, 17 Mayıs 1919’da işgali protesto etmek için Çal’da bir miting düzenlenmiştir. 

Müftü Ahmet İzzet Efendi burada halkı coşturan bir konuşma yapmıştır. Denizli’de Müftü Ahmet Hulusi Efendi ile görüşen Müftü Efendi, sırasıyla Mutasarrıf Faik Bey (Öztrak)ve Kalem Reisi Tevfik Bey’le de görüşüp onların desteğini aldıktan sonra Çal’a döner. 

Çal’ın ileri gelenleri ile yaptığı toplantıda bir ahitname yazıp orada bulunanlara imzalatır . 

Bu ahitname şöyledir:

“AŞAĞIDA İSİMLERİ YAZILI OLAN BİZLER, CÜMLEMİZ, VATANIMIZI VE NAMUSUMUZU KORUMAK İÇİN SİZE KATILMAYA SÖZ VERİYORUZ. BUNA DAİR HANGİ HUSUSTA EMİR VERİLİRSE YERİNE GETİRMEYE AMADEYİZ. EĞER MUHALEFET OLUNURSA, KENDİMİZİ VE KATLİMİZİ HELAL EDERİZ. 15 TEMMUZ 1919” 

Heyet-i Milliye Azaları : 

Necip Bey, Emin Efendi, Şakir Ağa, Şakir Efendi, Karayazılı Abdullah Efendi, Ağazade Ahmet, Necip Efendi, Alanyalı İzzet Efendi, Arap Mehmetzade, Hacı Ahmet Efendi, Ahmetzade Osman Efendi, Hacı Mustafazade Tevfik Efendi, Hacı Mehmet Ağazade Zekeriya Efendi, Abdurrahmanzade Sadık Efendi, Ahmet Ağazade Derviş Efendi , Zeybekzade Ali Ağa , İbrahim Çavuş , Ahmet Çavuşzade Hüseyin , Bekir Ağaoğulları Mustafa ve Rıza Efendiler . 
REİS MÜFTÜ AHMET İZZET EFENDİ 

Bu şekilde, 15 Temmuz 1919’da kurulan Çal Heyet-i Milliyesi hemen çalışmalara başlamıştır. 

Yunan birlikleri Anadolu içlerine doğru ilerlemeye devam ederken, Batı Anadolu’da yeni cepheler kurulmaya devam etmiştir. 

Çal Heyet-i Milliyesi de Medele , Üçkuyu , Bekilli , Ortaköy , Süller , Çal ve Baklan bölgelerinde Yunan saldırılarına karşı gerekli tedbirleri almıştır . 

Oluşturulan diğer cephelere gönüllüler gönderilmiş, Çal ve çevresinde yollar kontrol altına alınarak cepheden dönen veya kaçan askerlerin Kuvay-ı Milliye’ye katılmaları sağlanmış, Halk sürekli aydınlatılarak milli birlik ve beraberlik sağlanmaya çalışılmıştır. 

Aydın-Umurlu Cephesinin Yunanlılar tarafından işgal edildiğinin duyulması üzerine Çal Heyet-i Milliyesi daha aktif olma gereği duyar . 

Müftü Efendi hatıralarında bu olayı şöyle anlatır: 
“Umurlu’nun yakılmasından bir gün sonra, Köşk’te, 150 kişi ile , cephede görev aldık . Bu sayıyı bir süre sonra 300 kişiye çıkararak bu cephede mücadeleye başladık .

”“Bu faaliyetler boşa gitmedi. Eşraf nüfuzunu istimal etti. Her türlü fedakârlık gösterildi. Asker ve zaruri malzemeler gönderildi. 

Böylece cephelerimiz sağlamlaştı. Bilahare cepheyi yavaş yavaş geri alıp Çal’da Ortaköy ile Medele’de Aydın Efeleri ile cephe tuttuk. 

Demirci Mehmet Efe ile Çal’lı Necip Bey’in istişare ederek benim Çal merkezde bulunmamın daha yararlı olacağı sonucuna varmaları üzerine ben Çal’a döndüm .

O sırada Çal’da tebdil-i havada bulunan, Çallı 14.Fırka Kumandanı Etem Bey’den (Karabudak) , bu hizmette çalışmasını rica ettim .

Etem Bey teklifimi kabul edince tevellüt itibariyle bütün Çal efradını askere davet ettim . Bir kısmını da Etem Bey’e teslim ettim. Harbin sonuna kadar Çal efradı, Milli Mücadele’ye iştirak etti. 

Özellikle ahitnamede ismi geçen Necip Bey, merkezde ve köylerde son derece yararlı işler gördü. Velhasıl bu ahitname münderecatı gerek merkezde, gerek cephede bulunan efradımızı mücadelenin sonuna kadar uğraştırdı. 

Bu durumu Ali İhsan Paşa (Sabis) ve zaman zaman Çal’a gelen Fahrettin Paşa (Altay) ile Refet Paşa (Bele) görüp takdir etmişlerdir.
 
” 4 – 11 Eylül 1919 tarihleri arasında toplanan Sivas Kongresi’ne Denizli temsilcisi olarak, Çal’ın Belevi Köyünden Yusuf Bey katılmıştır. 
Yusuf Bey bu kongrede oluşturulan ve TBMM açılıncaya kadar Hükümet görevini yürüten 16 kişilik Temsil Heyeti’ne de girmiş, Mustafa Kemal’in en yakın adamlarından birisi olmuştur. 

Mustafa Kemal, Kongre günlerinde, Denizli heyetini kabul etmiş ve bu kabuldeki konuşmasında: 

“İSTANBUL’DA, ŞURADA BURADA MİTİNGLER YAPILDI. YUNAN İŞGALİ PROTESTO EDİLDİ. FAKAT SİZİN AYDIN CEPHESİNDE PATLATTIĞINIZ SİLAHLARIN SESLERİ VERSAİLLES SARAYINI ÇINLATTI. SİZİ TEBRİK EDERİM .” 
demiştir. 
Sivas Kongresinde Denizli, Çal, Tavas ve Sarayköy Kuvay-ı Milliye teşkilatları, Anadolu ve Rumeli Müdafa-i Hukuk Cemiyeti çatısı altında toplandılar. 

12 Ocak 1920 tarihinde toplanan ve Misak-ı Milli ‘yi kabul eden Osmanlı Mebuslar Meclisi’ne Denizli temsilcisi olarak Çal’dan Ortaköylü Müftüzade Emin Efendi katılmıştır. 

Bu arada, İstanbul Hükümetinin, Anadolu’da başlayan direniş hareketlerini engellemek için Şeyhülislam Dürrizade Abdullah Efendi’den, Mustafa Kemal’i, arkadaşlarını ve Anadolu hareketine destek verenleri kafir ilan eden, fetvayı alması üzerine, TBMM, Ankara Müftüsü Rifat Efendi’ den, İstanbul hükümetini kafir ilan eden bir fetva almış, bu fetvaya Ahmet İzzet Efendi de Çal Müftüsü unvanıyla imza koymuştur. 

Çal Heyet-i Milliye’si bir taraftan cephede mücadele edecek kuvvetler oluştururken, bir taraftan da hem bu kuvvetlerin hem de cephede bulunan diğer kuvvetlerin her türlü ihtiyacını karşılamak için çalışmalar yapmıştır. 

Milli Mücadele’nin başlangıcından Ağustos 1920 başına kadar, Çal Heyet-i Milliyesi’nce milli kuvvetlere 100.000 Liraya yakın para yardımı yapıldı. Yine 1920 Temmuz ayı içinde, Çal’dan cepheye 264 silah, 31.000 cephane sevk edilmiştir. 

Çal Kazasının bu fedakârlıkları, Denizli Mutasarrıfı Nazmi Bey tarafından Dâhiliye Vekâleti’ne bildirilmiştir. 

5 Temmuz 1920 tarihinde Çal sınırları içine giren Yunan kuvvetleri Menderes Nehrinin kuzeyindeki köyleri işgale başlarlar. Çal sınırları içinde Yunanlılarla ilk sıcak temas Üçkuyu tepelerinde olur. 

Fakat ikmal yetersizliği ve asker azlığı nedeniyle Türk birlikleri geri çekilmek zorunda kalır. İşgallere devam eden Yunan kuvvetleri Bekilli–Süller– Aşağıseyit hattını ele geçirmişler ve buralarda ki halka işkence etmişlerdir. 

Bölgede Yunanlılara karşı en hassas yerler Çal ve çevresidir. Bilhassa Menderes nehri üzerindeki köprüler büyük önem taşımaktadır. Başka bir deyişle Çal, Denizli’nin yumuşak karnı durumundadır. 

Buraları koruma görevi de Çal Kuvay-ı Milliyesi’ne aitti. Çal Kuvay-ı Milliyesi, Menderes üzerindeki bütün köprüleri tahrip etmiştir. 

26 Ağustos tarihinde başlayan Büyük Tarruz’da 14. ve 34. Alay Çal’dan taarruza geçmiş ve bölgeyi Yunanlılardan temizlemişlerdir. 

Kurtuluş Savaşında resmi kayıtlara göre 279 Çallı Mehmetçik şehit düşmüştür. 15 Temmuz 1919’da kurulan Çal Heyet-i Milliye’si yaklaşık dört yıllık hizmeti süresince, Denizli sancağı içerisinde en büyük takdire layık cemiyet olmuştur. 

Kurtuluş Savaşı yıllarında TBMM’ye ve Dâhiliye Vekâletine bu heyetin fedakâr çalışmaları hakkında raporlar yazılmıştır. 

MÜFTÜ AHMET İZZET EFENDİ’YE VERİLEN İKİ İSTİKLAL MADALYASI : 
Çal Müftüsü Ahmet İzzet Efendi’ye Kurtuluş Savaşından sonra iki İstiklâl Madalyası verilmiştir. 
Bu olay Milli Mücadele tarihinde ilk ve tek kalmış bir olaydır. 

3354 sayılı beratla “Çal Kazası Müdafa-i Hukuk Heyetinden Müftü İzzet Efendi”, 
3365 sayılı beratla “Denizli-Çal Müftüsü İzzet Efendi” olarak 
İki madalya düzenlenmiş ve verilmiştir. 
İki beratta da Türkiye Cumhuriyeti Riyaset mührü ve Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın imzası vardır. 
( 17 Mart 1926) Bu durum bir yıl sonra anlaşılmış, ancak Milli Mücadele yıllarında bölgede görev yapmış olan, zamanın Müdafa-i Milliye Vekili Kazım Paşa (Özalp) , o buhran günlerinde yakından tanıdığı Müftü Efendi’ nin, Milli Mücadeledeki yararlı çalışmalarını çok iyi bilmenin huzuru içinde iki madalyayı da Müftü Efendi’nin göğsünde bıraktırmıştır. 

YARARLANILAN KAYNAKLAR : 
1- Milli Mücadelenin Din Adamları ( Doç.Dr.Ali SARIKOYUNCU) 
2- Kurtuluşun ve Cumhuriyetin Manevi Mimarları ( Cemal KUTAY) 
3- Kurtuluş Savaşında Çal ( Ş.ÇAĞLAYAN, E.TOPEL, H. GÜNER) 
4- Denizli Kültür Değerleri 2001( İl Kültür Müdürlüğü) 
5- Milli Mücadele' de Denizli, İsparta ve Burdur Sancakları (Yrd.Doç,Dr.Nuri KÖSTÜKLÜ) 
6- Ahmet İzzet ÇALGÜNER' in Hatıraları 
* * * * * * * * * 

27 Nisan 2008 Pazar

Önemli olan benim uyumam değil / M.K. ATATÜRK


Yüce Ata, vatan sana minnettardır. İdeallerin ve ilkelerin sonsuza değin yaşatılacaktır. 
Bilincimiz, belleğimiz ve anılarımızda hep varsın, Var olmaya da devam edeceksin. 

"Önemli olan benim uyumam değil, milletimin rahat uyuması" 

İzmir kurtulmuş, çok tatlı bir yorgunluk, Ankara'ya hareket edecekler... 
Trene binerler ve kompartımana çekilirler. 
Ertesi gün, yaveri, Atatürk’ün kompartımanının kapısını çalar. Atatürk, yorgun, bitkin bir halde kravatını yıkamaktadır. 

Yaveri: "Paşam bu ne hal, hiç uyumadınız herhalde; niye böylesiniz", der. 

"Çocuk, kompartımanıma yastıkla battaniye koymayı unutmuşsunuz, kolumu yastık yaptım ağrıdı, setremi yastık yaptım üşüdüm, uyumadım kalktım", der. 

Yaveri: "Aman Paşam! Birimize haber vereydiniz; hemen size bir yastıkla battaniye getirirdik", der. 

Ve bir ülke kurtarmaktan dönen komutan tarihi bir cevap verir: 

"Geç fark ettim, hepiniz en az benim kadar yorgundunuz, hiç birinize kıyamadım. Önemli olan benim uyumam değil; milletimin rahat uyuması".
* * * * * * * *  
M. Kemal ATATÜRK’ten bir anı (İnternet ortamında paylaşılan bir iletiden alınmıştır)