28 Nisan 2008 Pazartesi

İki istiklal madalyalı tek kuvvacı Kemalist - ÇAL MÜFTÜSÜ AHMET İZZET EFENDİ


Ahmet İzzet ÇalgÜner - BİR KEMALİST PORTRE (Cemal Kutay'dan) - Tarihimizdeki iki istiklal madalyalı Tek kuvvacı Kemalist - ÇAL MÜFTÜSÜ AHMET İZZET EFENDİ (ÇALGÜNER) 

Milli Mücadele'nin başlamasıyla, ulusal harekatın yanında yer aldı. Bu amaçla, İzmir'de Müdafaa-i Hukuku Osmaniye Cemiyeti'nin önderliğinde 17-19 Mart 1919 tarihleri arasında yapılan kongreye, Çal delegesi olarak katıldı (5). 

İzmir dönüşünde yaklaşan tehlikenin büyüklüğü ve vehameti konusunda halkı aydınlattı. İzmir'in işgali üzerine, 17 Mayıs 1919 günü Çal halkını Çarşı Camii'nde toplayarak onlara düşman istilasına karşı seyirci kalınmamasını ve mukavemet edilmesinin gerekli olduğunu anlatmıştır (6). 

Daha sonraki günlerde de aynı camide yapılan toplantılarla halkı düşmana karşı direnme konusunda bilinçlendirmeye ve teşkilatlandırmaya çalışmıştır. 
Bu amaçla, ilçenin nüfuzlu kişileriyle toplantı yapmıştır. Böyle bir toplantıda;"Allahımız bir, Peygamberimiz bir, kitabımız bir, vatanımız bir olduğuna göre muhafazasına mecburuz. Mukaddesatımızı müdafaa için Allah'ın ve Peygamber'in emirlerine uymak gereklidir. Çöken Saray Saltanatının yerine milletin kalbindeki iman nuru bir kat daha parlamıştır…" (7). 

Şeklinde yürekleri ürpertici bir konuşma yapmıştır. Bu arada Müftü Ahmet İzzet Efendi, toplantıda hazır bulunanlardan bir de imzalı senet almıştır. Çal halkından yirmi kişinin (8) 

İmzaladığı [B]15 Temmuz 1335/1919 tarihli senette;"Efendim! Bâlâda muharrer esami sahipleri (yukarıda isimleri yazılı olanlar), cümlemiz dinimizi, vatanımızı, namusumuzu vikaye için size iştirak etmeye söz veriyoruz. Buna dair her emir olursa ifasına amadeyiz. Eğer muhalif olursak kanımızı, katlimizi helâl ederiz"(9). 

Bunlara karşı ben"Gözlerimiz görerek, bedenimizde can varken kendimizi ve mukaddesatımızı düşmanın yed-i habisine (pis eline) terk ve vatana ayak basmalarına tahammül edemiyeceğimizi, behemahal müdafaa tertibatı almamız lazım geldiğini, silahsız ve vasıtasız da olsa düşmana karşı evlâdu ayalimizi şehit etmeden memleketimize düşmanın giremiyeceğini, hatta hepimizi şehit etse bile Allah'ın izni olmadan düşmanın bu topraklara ayak basmasının mümkün olamayacağını"Söyledim. Ve bu fikrimde ısrar ettim. Hazır bulunan kalabalığın reyini sordum. Onlar da "evvelâ siz üçünüz fikir birliği yapınız, bize bildiriniz. Biz müdafaa için hazırız" dediler (10). 

Milli Mücadele'nin ilk günlerinde Kaymakam ve Çal halkının ileri gelenlerden beklediği desteği bulamaması, Müftü Ahmet İzzet Efendi'yi yıldırmadı. Çalışmalarını, Çal ilçesi dışında da sürdürdü. Bu cümleden olarak, Çal dağlarının ünlü eşkiyası DEDE EFE'nin barınağına kadar gitmiş, "Gavurun Türk, Müslüman ne varsa toptan yok etmek için dikildiğini" Efe'ye anlatmış, onu kızanlarıyla birlikte cepheye sevketmiş, Demirci Mehmet Efe ile ilk bağlantıyı kurmuş (11), 

Kaklık Köyü ve çevresinden topladığı gönüllülerle, Çal'dan Kaymakam'ın karşı koymasına rağmen sağladığı gönüllülerle, mütareke komisyonunun emrine uyanların düşmana teslim için askerlik şubesi deposunda topladıkları silah ve malzemeye el koymuş, sonra Denizli'ye giderek yetkililerle görüşmüştür (12). 

Müftü Ahmet İzzet Efendi, hatıratında bu görüşmelerinden şöyle söz eder:"…Derhal atıma binerek ilçemize 12 saat mesafedeki Denizli'ye hareket ettim. Yol üzerinde "Ali Kurt" köyüne uğradım. Evvelce haber aldığım buralı Dede Efe ile temas imkanını temin ettim. Dede Efe'nin 25-30 kadar kızanı olan çetesini düşmana karşı harekete ikna ettim. Keza Kaklık köyünde nüfuz sahibi Ali Bey'i gördüm. Onu da hazırladım. Denizli'ye vardım. Orada henüz bir hareket hamlesi yoktu. Müftü Ahmet Hulusi Efendi merhumu gördüm ve fikrimi anlattım. Tasvip etti. Milletin sözümüze bakıp bakmayacağında mütereddit idi. Beş altı kişi müstesna, bütün Çal halkının benimle beraber olduğunu söyleyince gözleri yaşardı. Onlara kendisi ile görüştüğümüzü saklamamı tenbih etti. O zamanki Mutasarrıf ve Eski Dahiliye Vekili Faik Öztrak'a vardım. Fikrimi izah ettim. Bana Kaymakam'ı sordu. Kaymakam'ın bu davadaki muhalefeti dolayısıyle kendisinden memnun kalmadığımı hissetti. Hoşuna gitmedi. Rengi bozuldu. Bana:"Müfti Efendi! Sen ne demek istiyorsun? Bu vaziyet karşısında bir kaymakam, bir mutasarrıf, bir Vali ne yapabilir?" dedi. Ben de: "Kaymakamlık, Mutasarrıflık, Valilik milletle kâimdir. Millet cayır cayır yanmağa başladı. Biz buna seyirci kalamayız. Ne yapacaksanız yapınız. Ben kudretim nispetinde bu uğurda bir vazife almağa geldim" deyince tekrar rengi değişti. 

Bu kabil bir harekete Ferit Paşa kabinesinin razı olmadığını beyan ile bu mesele etrafında Kalem Reisi (Askerlik Şubesi Başkanı) ve Müftü Efendi ile görüşmemi, bilahere bir şekil kararlaştırılmasını tavsiye etti. Kalem Reisi Tevfik Bey'i ziyaret ettim. Bu sevimli komutan bana: "Ey hocam! Bu iş senin gibi hocalara ve benim gibi ihtiyarlara mı kaldı?" diyerek önce biraz latife etti. Kendisine Müfti Efendi ve Mutasarrıf Beyle görüştüğümü ve hazırlığımı anlattım. Yapacağımız hareket planına her ikisinin de razı olduğunu beyan ettim. Fevkalade sevindi. Mevzu etrafında bazı esaslar görüşerek hemen planımız mucibince harekete geçmek üzere vedalaştık. Müftü Ahmet Hulusi Efendi ile de görüştüm, vaziyeti anlattım. O da ferahladı. Çal'daki hazırlığımı da öğrenince "Sen doğru Çal'a git. Hazırlığını şümullendir. Bir iki güne kadar biz de burada hazırlığımızı tamamlıyalım. Sana haber verince hemen yola çık" diye beni uğurladı. Ben de vaziyetten memnundum. Hemen Çal'a geldim. Atımdan inmeden doğru hükümet önüne geldim. Orada merhum Necip Bey'le karşılaştım. O da evvelce muhalefetine rağmen benim Denizli seyahatimi uzaktan kritik ettirerek işin ehemmiyetini idrak etmiş olduğu için bana: "Emrinize âmâdeyiz. Buyurunuz!"dedi. Zira muhalefeti bilhassa şahsı için zararlı olacaktı. Çünkü ben efelerle de görüşerek bunların muhalefeti halinde yapılacak işi tasarlamıştım…" (13). 

Müftü Ahmet İzzet Efendi'nin sözü edilen çalışmalarıyla, Çal'da kısa sürede düşmana karşı teşkilatlanma ruhu doğdu. Çalışmalarında Yd. Sb. Ahmet (Akşit), Müftü Efendi'ye yardımcı oldu. Hatta köy köy dolaşarak halkı milli harekat konusunda aydınlattı (14). 

Bu gelişmelerin sonunda Müftü Ahmet İzzet Efendi'nin Başkanlığı'nda 15 Temmuz 1919'da yirmibir kişiden müteşekkil Çal Heyet-i Milliyesi kuruldu (15). 

Bundan sonraki gelişmelerden de Müftü Ahmet İzzet Efendi şöyle söz eder:

"Bu yirmi kişi ve ilçenin diğer önde gelenleri ile hemen hizmete başladık. Jandarma dairesinin kapısını kırarak sekiz sandık cephane ile 10-12 adet mavzeri aldık. Badehu (sonra) askerlik şubesinin deposunu kırarak orada mevcut cephane, pala, silah ne varsa hepsini aldık. Çal Merkez kasabası eşrafını köşk eşraflarına yolladık. Oralardan silah ve gönüllü asker dercine himmet olundu. Hatta asker firarilerinin güzergahları kesilerek silahları alındı. Bu suretle hayli silah ve asker dercolundu (toplandı). Bunların topunu alarak Köşk cephesine hareket ettim. Düşmanın Omurlu'yu işgali günü biz de cepheye varmıştık…" (16) 

Müftü Ahmet İzzet Efendi Başkanlığı'ndaki Çal Heyet-i Milliyesi, "gerek gönüllü kuvvet teşkilinde, gerekse milli kuvvetlere olan maddi yardımları hususunda pek çok takdir aldı. Hatta TBMM Dahiliye Vekaleti'ne dahi, bu heyetin fedâkâr çalışmaları hakkında raporlar yazıldı" (17). 

Müftü Ahmet İzzet Efendi, yukarıda sözü edilen hizmetleri ile yetinmeyip çalışmalarına devam etmiştir. Bu cümleden olarak, kendisinin de belirttiği gibi Çal ve çevresinden topladığı 100 gönüllü ile Aydın-Köşk cephesinde düşmanla çarpışmıştır (18). 

Öte yandan bölgede Yunan mezalimi ve faciasının büyük boyutlara ulaşması üzerine, 22 Aralık 1919'da Çal merkezinde 15.000 kişinin katıldığı bir miting düzenlenmiştir. Başta Müftü Efendi olmak üzere mitingte çeşitli konuşmalar yapılarak Yunan işgâl ve zulmü bir defa daha protesto edilmiştir. Ayrıca miting sonunda kararlar alınmış ve bu kararlar, Müftü Ahmet İzzet ile yedi arkadaşının (19) 

imzalarıyla Dahiliye ve Hariciye Nezaretlerine, suretleri İstanbul'daki Amerika, İngiliz, Fransız ve İtalyan siyasi yetkililerine, Yenigün, Tasvir, İkdam, Monitör ve Oryantal gazetelerine gönderildi (20).Mitingte alınan kararları önemine binaen sunuyoruz: 

"Vatanımızın ruhu mesabesinde olan sevgili İzmirimizin Yunanlılar'ın tecavüzüne terk edildiği günden beri gaddarâne boğazlanan müslümanların fecaiyi katillerini şikayet ve bu gibi müessif vaziyetin durdurulması, üzerinde hiç bir hakkı bulunmayan, lisanen, mezheben, iktisaden, medeniyeten ve tarihen tamamiyle Türk olan İzmir'in Yunanlılar'ın vahşi ellerinden tahliyesini, Aydın havalisinde mazlum ahaliye karşı yapılmış olan fecayi İtilaf Devletleri memurları tarafından yapılan âdilâne tahkikatle de teyit edildiği halde, dünyaya adaleti yayacaklarını ve her milletin kendi hududları dahilinde "mazhar-ı inkişaf" olmalarına çalışacaklarını harbin başladığı günden itibaren her vesile ile ilândan geri durmayan İtilaf Devletleri'nin halen bu kanlı işgali yaşatmakta devam etmesine ve her gün ırzı ve canı heder edilen binlerce mazlum müslümanların boğazlanırcasına çıkan feryatların, Avrupa münevverlerinin kulaklarına girmemesinden hayrete düşen kazamız ahalisi, bugün onbeş bin kişinin katıldığı mitingde alınan aşağıdaki kararların, sizin vasıtanızla dünya kamuoyuna duyurulmasına karar verildi: 

O, kısaca belirtilen hizmetlerinden dolayı, İstiklâl Madalyası ile taltif edildi. Hem de iki madalya ile… Zaferden sonra teklif edilen milletvekilliği görevini benimsemeyerek irşâd vazifesine devam etti. Kırk yılı aşkın bir süre, başarıyla Çal Müftülüğü'nü yürüttü. 29 Nisan 1950 tarihinde kendi isteğiyle bu görevden emekli oldu. 1952 yılında da vefat etmiştir (26). 
Yakın tarihimiz daha etraflı olarak incelenirse, Müftü Ahmet İzzet Efendi'nin değeri çok daha iyi anlaşılacaktır 
* * * * * * * * * * *

Hiç yorum yok: