Bu sayfalarda sizlere; Çal'ı değil, Çallı kuvvacıların emperyalist işgale karşı direnişini ve Çallı yurtseverleri saygıyla anmak, döneme ilişkin toplumsal yaşama dair önemsenen belge bilgi ve görüşleri ilgi duyan dostlarla paylaşmak, ilaveten de, emperyalist işgale karşı direnişi; İbrahim Balık'ın "BELGELER IŞIĞINDA ÇAL TARİHİ" isimli,Çal Belediyesince dağıtımı yapılan yapıttan yararlanarak dostlarla paylaşmak istedim. Dostluk ve esenlik dileklerimle.

28 Eylül 2008 Pazar
Mustafa Kemal Atatürk' ün Amerikalılara Hitabı
Gazi Mustafa Kemal'in Amerikalılara Hitabı
(Görüntüdeki diğer kişi ABD Büyükelçisi Joseph C. Grew)
********************************
21 Eylül 2008 Pazar
Mustafa Kemal Atatürk - Vals ve Zeybek Oyunu
Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün vefatından 8 ay önce Bursa'da katıldığı balonun canlandırıldığı
belgeselinin Tayyare Kültür Merkezi'nde yapılan galasına, belgeselde Atatürk’ü canlandıran sanatçı Sümer Ezgü’nün oynadığı Zeybek oyunu damgasını vurdu.
Bursa Büyükşehir Belediyesi'nin katkılarıyla hayata geçirilen belgeselin gerçekten etkileyici olduğunu düşünmekteyim. Etkinlikte, güreşçilerin güreşmeleri Atatürk'ün Türk geleneğini nasıl yaşattığını da gösteriyor. Yorumlayan kişinin sesi, belgesel tadındaki harika görsellik ve müzik geçişleri belgeseli daha bir izlenesi kılıyor.
Yönetmenliğini Biray Dalkıran'ın yaptığı belgeseli aşağıdaki web adresinden mutlaka izlemenizi öneririm.
* * * * * * * * *
http://www.bursa-bld.gov.tr/filmler/zeybek.asp
Bursa Büyükşehir Belediyesi'nin katkılarıyla hayata geçirilen belgeselin gerçekten etkileyici olduğunu düşünmekteyim. Etkinlikte, güreşçilerin güreşmeleri Atatürk'ün Türk geleneğini nasıl yaşattığını da gösteriyor. Yorumlayan kişinin sesi, belgesel tadındaki harika görsellik ve müzik geçişleri belgeseli daha bir izlenesi kılıyor.
Yönetmenliğini Biray Dalkıran'ın yaptığı belgeseli aşağıdaki web adresinden mutlaka izlemenizi öneririm.
* * * * * * * * *
http://www.bursa-bld.gov.tr/filmler/zeybek.asp
Etiketler:
Mustafa Kemal Atatürk - Vals ve Zeybek Oyunu
7 Eylül 2008 Pazar
Mustafa Kemal ve Kararlı Bir Saldırı: BÜYÜK TAARRUZ / Dr. Handan DİKER
Mustafa Kemal ve Kararlı Bir Saldırı: BÜYÜK TAARRUZ ( 26 Ağustos 1922 ) / Dr. Handan DİKER
'Sorumluluğu üzerine almak yürekliliği ve hevesi her işte en çok gerekli olan bir özelliktir. Birçok insanlar, sorumluluğun başkalarında olduğunu bildikleri zaman, en atılgan ve yürekli kişiler olurlar. Ama sorumluluk eğer kendilerinde olursa, bu yüreklilik ve atılganlığın azaldığı ve çekingen oldukları görülür. Halbuki sorumluluğu bilerek, hesaplayarak üzerine alan insanlar, küçük ve büyük, aldıkları işlerde başarı gösterir.'
M. K. ATATÜRK
26 Ağustos 1922, Türk devrim tarihimizde Büyük Taarruz'un ya da son utkunun tarihi olarak bilinir. Büyük Taarruz ile Ulusal Kurtuluş Savaşımız sonuçlanmıştır. Yapılan bu saldırı ve ardından gelen başarı da Mustafa Kemal'e aittir.
Mustafa Kemal, taarruz öncesinde hep saldırının gizli tutulmasını istemiştir. Hazırlıklarını gizlice tamamlayarak 25 Ağustos 1922 akşamı da Anadolu ile dış dünya arasındaki tüm haberleşmelerin kesilmesi emrini vermiştir. Karargahını önce Şuhut kasabası yakınlarındaki bir dağlık bölgeye, ardından da Kocatepe'nin arkasındaki bir kampa taşımıştır.
Saldırı sabah saat 5.30'da Afyonkarahisar' ın karşısındaki Kocatepe'den gelen top sesleri ile başlamıştır. Gazeteci Ruşen Eşref Ünaydın o sabahı şöyle betimleyecektir:
"Ve bir ağustos sabahı Afyonkarahisar karşısındaki tepelerden gürüldettiğin top, bütün yumulu gözleri uyardı... O kükreyiş içli dışlı anlayışsızlara işte senin cevabındı ... Sen kendin o sabahın anlamını Dumlupınar nutkunda ne güzel anlatıyorsun. "
Bu savaşta Türkler Dumlupınar tepelerini ele geçirdikleri an savaşın sonu da gelmişti. Yunan ordusu önce geri çekildi. Sonra da kaçmaya başladı. 9 Eylül1922'de Türk birlikleri İzmir' e girdi. Ruşen Eşref, Mustafa Kemal’ in İzmir'e ilişkin görüşlerini şöyle açıklıyor: "Sen, "nice yakılmış, yıkılmış kasabalarımızın içinden yüreğin dağlanarak geçmiş adam: O gün İzmir'i hiçbir yıkıntıya uğramamış olarak kurtardığından dolayı sevinç duyuyordun. Arabadan elinle İzmir'i göstererek "Bu güzel şehre bir zarar gelseydi pek yazık olurdu! Çok acırdım doğrusu.., diyordun" Mustafa Kemal Büyük Nutuk'unda düşmanın yenilip kesin zafere ulaşma süresini 5 gün olarak belirtmiştir: "Efendiler .. 26-27 Ağustos günlerinde, yani iki gün içinde düşmanın Karahisar' ın güneyinde 50, doğusunda da 20-30 km uzanan tahkim edilmiş cephelerini düşürdük. Yenilgiye uğrayan düşman ordusunun tüm kuvvetlerini 30 Ağustos' a değin Aslıhanlar yöresinde sardık. 30 Ağustos'ta giriştiğimiz 'savaş sonunda (Buna Başkomutanlık Muharebesi adı verilmiştir.) düşmanın asıl kuvvetlerini tepeleyip tutsak aldık. Düşman ordusu başkumandanlığını yapan General Trikopis de tutsaklar arasına katıldı. Demek ki tasarladığımız kesin sonuç beş günde alınmış oldu."
Görüyoruz ki 26 Ağustos 1922 tarihinde Kurtuluş Savaşı sona ermiştir. Kurtuluş Savaşı'nın amacı bir imparatorluğu kurtarmak değil, öz yurdun sınırları içinde bağımsız bir yeni devlet, Yeni bir Türk Devleti kurmak olmuştur. Mustafa Kemal'in yaptığı bu eylem ile şekillenen Türk toplumu da, yepyeni bir devlet yapısına kavuşmuştur. Nitekim, Sakarya Savaşı'ndan döndüğü akşam Çankaya Köşkü'nün alt katında bulunan sofada Mustafa Kemal şu sözleri söylemiştir: "Her büyük meydan muharebesinden sonra yeni bir alem doğmalıdır.”
Gerçekten Büyük Taarruz sonrasında yeni bir alem doğdu. Çağdaş, laik bir yeni devlet. Bu yeni devletin temel nitelikleri de Mustafa Kemal'in 13 Ağustos 1923'te söylediği şu sözlerde yerini bulmaktadır:
"Efendiler! Bugün haklı olarak övünebileceğimiz başarıların sırrı yeni Türkiye Devleti' nin kuruluşundadır. Gerçekte Türkiye Devleti' nin bu yeni kuruluşunun dayandığı temeller, oluşum bakımından kendin' den önce kurulmuş tarihsel kuruluşların yapılarından başkadır. Bunu bir sözcük ile belirtmek gerekirse diyebiliriz ki, Yeni Türkiye devleti bir halk devletidir. Halkın Devletidir. Geçmişteki kuruluşlar ise bir kişinin devleti idi. Kişilerin devleti idi. "
'Sorumluluğu üzerine almak yürekliliği ve hevesi her işte en çok gerekli olan bir özelliktir. Birçok insanlar, sorumluluğun başkalarında olduğunu bildikleri zaman, en atılgan ve yürekli kişiler olurlar. Ama sorumluluk eğer kendilerinde olursa, bu yüreklilik ve atılganlığın azaldığı ve çekingen oldukları görülür. Halbuki sorumluluğu bilerek, hesaplayarak üzerine alan insanlar, küçük ve büyük, aldıkları işlerde başarı gösterir.'
M. K. ATATÜRK
26 Ağustos 1922, Türk devrim tarihimizde Büyük Taarruz'un ya da son utkunun tarihi olarak bilinir. Büyük Taarruz ile Ulusal Kurtuluş Savaşımız sonuçlanmıştır. Yapılan bu saldırı ve ardından gelen başarı da Mustafa Kemal'e aittir.
Mustafa Kemal, taarruz öncesinde hep saldırının gizli tutulmasını istemiştir. Hazırlıklarını gizlice tamamlayarak 25 Ağustos 1922 akşamı da Anadolu ile dış dünya arasındaki tüm haberleşmelerin kesilmesi emrini vermiştir. Karargahını önce Şuhut kasabası yakınlarındaki bir dağlık bölgeye, ardından da Kocatepe'nin arkasındaki bir kampa taşımıştır.
Saldırı sabah saat 5.30'da Afyonkarahisar' ın karşısındaki Kocatepe'den gelen top sesleri ile başlamıştır. Gazeteci Ruşen Eşref Ünaydın o sabahı şöyle betimleyecektir:
"Ve bir ağustos sabahı Afyonkarahisar karşısındaki tepelerden gürüldettiğin top, bütün yumulu gözleri uyardı... O kükreyiş içli dışlı anlayışsızlara işte senin cevabındı ... Sen kendin o sabahın anlamını Dumlupınar nutkunda ne güzel anlatıyorsun. "
Bu savaşta Türkler Dumlupınar tepelerini ele geçirdikleri an savaşın sonu da gelmişti. Yunan ordusu önce geri çekildi. Sonra da kaçmaya başladı. 9 Eylül1922'de Türk birlikleri İzmir' e girdi. Ruşen Eşref, Mustafa Kemal’ in İzmir'e ilişkin görüşlerini şöyle açıklıyor: "Sen, "nice yakılmış, yıkılmış kasabalarımızın içinden yüreğin dağlanarak geçmiş adam: O gün İzmir'i hiçbir yıkıntıya uğramamış olarak kurtardığından dolayı sevinç duyuyordun. Arabadan elinle İzmir'i göstererek "Bu güzel şehre bir zarar gelseydi pek yazık olurdu! Çok acırdım doğrusu.., diyordun" Mustafa Kemal Büyük Nutuk'unda düşmanın yenilip kesin zafere ulaşma süresini 5 gün olarak belirtmiştir: "Efendiler .. 26-27 Ağustos günlerinde, yani iki gün içinde düşmanın Karahisar' ın güneyinde 50, doğusunda da 20-30 km uzanan tahkim edilmiş cephelerini düşürdük. Yenilgiye uğrayan düşman ordusunun tüm kuvvetlerini 30 Ağustos' a değin Aslıhanlar yöresinde sardık. 30 Ağustos'ta giriştiğimiz 'savaş sonunda (Buna Başkomutanlık Muharebesi adı verilmiştir.) düşmanın asıl kuvvetlerini tepeleyip tutsak aldık. Düşman ordusu başkumandanlığını yapan General Trikopis de tutsaklar arasına katıldı. Demek ki tasarladığımız kesin sonuç beş günde alınmış oldu."
Görüyoruz ki 26 Ağustos 1922 tarihinde Kurtuluş Savaşı sona ermiştir. Kurtuluş Savaşı'nın amacı bir imparatorluğu kurtarmak değil, öz yurdun sınırları içinde bağımsız bir yeni devlet, Yeni bir Türk Devleti kurmak olmuştur. Mustafa Kemal'in yaptığı bu eylem ile şekillenen Türk toplumu da, yepyeni bir devlet yapısına kavuşmuştur. Nitekim, Sakarya Savaşı'ndan döndüğü akşam Çankaya Köşkü'nün alt katında bulunan sofada Mustafa Kemal şu sözleri söylemiştir: "Her büyük meydan muharebesinden sonra yeni bir alem doğmalıdır.”
Gerçekten Büyük Taarruz sonrasında yeni bir alem doğdu. Çağdaş, laik bir yeni devlet. Bu yeni devletin temel nitelikleri de Mustafa Kemal'in 13 Ağustos 1923'te söylediği şu sözlerde yerini bulmaktadır:
"Efendiler! Bugün haklı olarak övünebileceğimiz başarıların sırrı yeni Türkiye Devleti' nin kuruluşundadır. Gerçekte Türkiye Devleti' nin bu yeni kuruluşunun dayandığı temeller, oluşum bakımından kendin' den önce kurulmuş tarihsel kuruluşların yapılarından başkadır. Bunu bir sözcük ile belirtmek gerekirse diyebiliriz ki, Yeni Türkiye devleti bir halk devletidir. Halkın Devletidir. Geçmişteki kuruluşlar ise bir kişinin devleti idi. Kişilerin devleti idi. "
* * * * * * * * *
Kaynak: Dr. Handan DİKER – Yeditepe Ün. Öğr. Grv. , Cumhuriyet Gazetesi – 26.08.2008
5 Eylül 2008 Cuma
Türkiye'nin Kalbi Ankara / Sergey Yutkeviç, Lev Oskaroviç Arnstam
Türkiye'nin Kalbi Ankara
Türkiye'nin Kalbi Ankara Türü: Belgesel, Yapım Tarihi: 1934, Yönetmen: Sergey Yutkeviç, Lev Oskaroviç Arnstam
Atatürk'ün isteği üzerine Rus yapımcılar tarafından çekilen ancak 1969 yılında TRT'de gösterildiği sırada dönemin TRT Genel Müdürü Adnan Öztrak tarafından gece baskınıyla yayından yarım kesilerek apar topar kaldırılan "Türkiye'nin Kalbi Ankara" belgeseli Cumhurbaşkanlığı’nın internet sitesinde yayınlanmaya başlandı.
Yıllardır hiçbir yerde gösterilmeyerek yasaklı kalan belgeselin çekimi Atatürk'ün özel isteğiyle oldu.
Atatürk'ün Cumhuriyet'in 10. kuruluş yıldönümü dolayısıyla bir belgesel çekilmesini istemesi üzerine Sovyetler Birliği'ne teklif götürüldü ve genç yönetmen Sergey Yutkoviç Türkiye'ye gelerek belgeselin çekimlerine başladı.
Belgeselde Kurtuluş Savaşı sonrası Türkiye Cumhuriyeti'nin kalkınması ve yaralarını sarması Ankara özelinde anlatıldı.
Kurtuluş Savaşı sırasında Türkiye-Sovyetler Birliği dayanışmasının vurgulandığı belgeselde Cumhuriyet'in 10. kuruluş yıldönümü törenlerinin de geniş bir biçimde yer alıyor.
Belgesel sinema tarihi açısından büyük önem taşıyan Türkiye'nin Kalbi Ankara'da 10. yıl Marşı'nın yanı sıra Sovyetler Birliği Milli Savunma Bakanı Voroşilov'un Türkiye'yi ziyaretiyle ilgili olan bölümünde Enternasyonal Marşı da çalınıyor.
Belgesel, Cumhuriyeti anlatan ilk belgesel olması açısından da büyük önem taşıyor. 1969 yılına kadar kimsenin pek fazla bilmediği belgesel TRT'deki gösterimi sırasında TRT Genel Müdürü Adnan Öztrak'ın TRT'yi basmasına ve filmi engellemesine neden oldu.
Atatürk'ün ölümünün 31. yıldönümü dolayısıyla 10 Kasım 1969'da TRT'nin özel yayını sırasında gösterilen filmin ardından TRT Program Daire Başkanı Mahmut tali Öngören'in görevine önce ara verildi ardından görevinden atıldı.
O gecenin yayın sorumlusu gazeteci Varlık Özmenek ise disiplin cezasına çarptırıldı ve 12 Mart'ın ardından o da TRT'den atıldı. Özmenek, 10 Kasım 1969'da programın nasıl yayından kaldırıldığını ve yaşadıklarını ANKA'ya anlattı.
O gece Atatürk'le ilgili özel bir yayın paketi hazırladıklarını ve paketin sonunda da “Türkiye'nin Kalbi Ankara” belgeselinin göstermeyi planladıklarını söyleyen Özmenek yaşadıklarını geceyi şöyle anlattı:
“Filmi bilen ve bulan kişi benim. Sovyetler Birliği Elçiliğinden istedik onlar da filmin orijinalini bulup bize getirdiler. Filmin gösterildiği sırada biz yayın odasındaydık.
Ben yayın sorumlusu Mahmut tali Öngören de Program Dairesi Başkanıydı. Televizyon yayınlarını o dönemde Mithatpaşa Caddesi üzerinde bir apartmanda yapıyorduk. Filmin ortalarına doğru TRT Genel Müdürü Adnan Öztrak stüdyoya geldi ve ‘Bu film ancak Moskova'da seyrettirilebilir. Yayını kesin' diyerek yayını durdurdu.
Bu olay galiba dünya televizyon yayıncılık tarihinde de bir ilk oldu. Adnan Öztrak geldiği zaman ben anladım ki filmi bilmiyor. Oysa film Atatürk'ün ricası üzerine çekilmişti. Türkiye o zamana kadar 10. yıl marşını bile bilmiyordu, bu filmle birlikte öğrendi.
Şimdi bu marş banka reklamlarında bile çalıyor. Öbür gün yer yerinden oynadı ve savcılık hareket geçti. Diğer gün de TRT Yönetim Kurulu toplandı. Mahmut Bey'in görevine ara verildi bana da disiplin cezası verildi.
Savcılık ise daha sonra takipsizlik verdi.” Özmenek, yayın durdurmanın özerk, demokratik yayıncılığa karşı ve özgür düşünceye karşı acımasız ve vandal bir olay olduğunu söyleyerek kendilerine bunu yapanların hala özür dileyebileceğini belirtti.
TRT yayınlandığında olay olan ve yayını durdurulan belgeselin yıllar sonra Çankaya Köşkü'nün internet sitesinde yayınlanmasını olması gereken bir uygulama olarak değerlendiren Özmenek, “Film Cumhuriyet'in kurucusunun isteği üzerine yapılmış ve dünya belgeselcilik tarihinde de önemli bir yeri var.
Hem sinematografik anlamda, hem kültürel ve tarihsel olarak önemlidir. Bugün Çankaya'nın sitesinde olması sadece olması gereken uygar bir davranıştır, uygar bir işlemdir”
* * * * * * * * * *
Kaynak: http://www.tccb.gov.tr/sayfa/ata_ozel/video/ Türkiye'nin Kalbi Ankara Türü: Belgesel, Yapım Tarihi: 1934, Yönetmen: Sergey Yutkeviç, Lev Oskaroviç Arnstam
4 Eylül 2008 Perşembe
Şehit Kızı / Ümit Zileli
Şehit Kızı / Ümit Zileli
Telefondaki ses çok çekingen ve bir o kadar da çekingendi:
- Ümit Bey'le mi görüşüyorum?..
- Benim, buyrun?..
- Ben, Kader Gündüz...
İsim hiçbir şey ifade etmemişti. Tam anımsayamadığımı söylemek üzereyken o tamamladı:
- ŞehitTuran Gündüz'ün kızı!..
Önce zaman durdu!.. Sonra, 22 yıl önceye, 20 Şubat 1986, Tunceli, "Geyiksuyu Karşılar Köyü Operasyonu"na gidiverdim ...
Karşılar köyünde biri kadın üç PKK'li teröristin saklandığı ihbarı Jandarma Komando Tugay Komutanı Osman Çitim'e sabaha karşı ulaştırılmıştı. Plan son derece basitti: Dört, beş ve altıncı bölük timleri unimoglarla karayolundan Geyikşuyu' na ulaşarak Karşılar köyünü çembere alacak, Özel Tim ise iki helikopterle köye havadan baskın yapacak, teröristler Özel Tim'in elinden kurtulmayı başarsalar bile bu kez diğer timlerin eline düşeceklerdi.
- Maalesef öyle olmadı!..
Tugayda destek kuvvet olarak yalnızca benim komutamdaki karargah bölüğü kalmıştı .. Önce komando timleri gitmiş, ardından da yaklaşık 2 saat kadar sonra on altı Özel Tim elemanını taşıyan helikopterler havalanmıştı. Telsizden ilk haber operasyon başladıktan yarım saat sonra geldi:
- Bir şehit vermiştik! ..
Saatler geçtikten sonra gerçek, içinde Turan Gündüz'ün cesedi ve yaralı bir eri taşıyan helikopterle birlikte ulaştı:
- Teröristler kaçmıştı!.
***
Olayın tamamını sabaha karşı, Özel Tim dönünce öğrendik ...
Hepsi yarı donmuş, bitkin ama öfkeli ve hınç doluydular. Operasyonun can damarı sayılan zamanlamada yapılan bir hata her şeyi mahvetmişti:
- Karayoluyla giden birlikler bölgeyi kuşatamadan. helikopterler Karşılar köyüne ulaşmıştı ..
- İlk helikopter Özel Tim'i köyün epeyi gerisine bırakırken, diğer helikopter tam teröristlerin gizlendiği evin alt tarafına bırakmış ve açılan ateş sonucu Özel Tim Kürtçe Tercümanı Turan Gündüz şehit olmuştu.
- Teröristlerin üzerinde beyaz kar elbiseleri, onun da üzerinde bildiğimiz naylon vardı. Yani hem karın üzerine yattıklarında görünmez oluyorlar, hem de naylon sayesinde kayabiliyorlardı. Buna karşılık birliklerin üzerinde haki renkte kazak ve parka vardı. Yani en elverişli şekilde görülebiliyorlardı.
Takip akşama kadar devam etmiş, bazen aradaki mesafe 20-30 metreye kadar inmişti. Beşinci Bölük Komutanı Arif Üsteğmenin tüfeğine çarpıp seken bir kurşun yanındaki eri yaralamıştı. (Sevgili Arif Üsteğmenim şimdi Tuğgeneral ve Şırnak'ta görev başında!) üç teröristse kaçmıştı...
Helikopter tugay pistine indiğinde herkesin gözleri yaşlıydı. Göz çukurlarına dek ter, çamur ve öfkeye bulanmış iki Özel Tim astsubayı dışarıya atladı. Hemen ardından bir sedye uzandı gecenin ayazına doğru ... Üzerinde gencecik bir bedeni taşıyordu ... Daha 20'li yaşlarının başındaki Turan Gündüz’ün şehit bedeni…
- Ağlayarak selam durduk ...
***
Kader, babasının şehit olduğu tarihten iki ay sonra, 22 Nisan 1986'da dünyaya geldi .. Babasını yalnızca resimlerinden ve bölük pörçük anılardan tanımaya çalışmıştı... Ve 22 yıl sonra bir gün babasının asteğmenine ulaşmaya karar verdi...
Kader'le hemen buluştuk. Karşımda 22 yaşında, Anadolu Üniversitesi iletişim Fakültesi son sınıf öğrencisi pırıl pırıl bir şehit kızı duruyordu ... Uzun uzun konuştuk. Ona babasını ve o günü anlattım ... Sonra o günü bizzat operasyonun içinde yaşamış olan Mustafa Gün Asteğmen, sanki malum olmuş gibi aradı, onunla da konuştu. Kader'den ayrıldıktan sonra Mustafa'yı aradım. Şu karara vardık:
- Artık ortak bir kızımız var! ..
Peki, ben bu buluşmayı niçin anlattım? .. Çünkü, Türkiye' de binlerce Kader var ve her gün yeni Kaderler katılıyor onlara ... O aziz şehitlerin çocukları ... Bir şeyi daha anlatmak için yazdım:
- Bu vatan kimilerinin zannettiği gibi, hiç ama hiç ucuz değil!..
Telefondaki ses çok çekingen ve bir o kadar da çekingendi:
- Ümit Bey'le mi görüşüyorum?..
- Benim, buyrun?..
- Ben, Kader Gündüz...
İsim hiçbir şey ifade etmemişti. Tam anımsayamadığımı söylemek üzereyken o tamamladı:
- ŞehitTuran Gündüz'ün kızı!..
Önce zaman durdu!.. Sonra, 22 yıl önceye, 20 Şubat 1986, Tunceli, "Geyiksuyu Karşılar Köyü Operasyonu"na gidiverdim ...
Karşılar köyünde biri kadın üç PKK'li teröristin saklandığı ihbarı Jandarma Komando Tugay Komutanı Osman Çitim'e sabaha karşı ulaştırılmıştı. Plan son derece basitti: Dört, beş ve altıncı bölük timleri unimoglarla karayolundan Geyikşuyu' na ulaşarak Karşılar köyünü çembere alacak, Özel Tim ise iki helikopterle köye havadan baskın yapacak, teröristler Özel Tim'in elinden kurtulmayı başarsalar bile bu kez diğer timlerin eline düşeceklerdi.
- Maalesef öyle olmadı!..
Tugayda destek kuvvet olarak yalnızca benim komutamdaki karargah bölüğü kalmıştı .. Önce komando timleri gitmiş, ardından da yaklaşık 2 saat kadar sonra on altı Özel Tim elemanını taşıyan helikopterler havalanmıştı. Telsizden ilk haber operasyon başladıktan yarım saat sonra geldi:
- Bir şehit vermiştik! ..
Saatler geçtikten sonra gerçek, içinde Turan Gündüz'ün cesedi ve yaralı bir eri taşıyan helikopterle birlikte ulaştı:
- Teröristler kaçmıştı!.
***
Olayın tamamını sabaha karşı, Özel Tim dönünce öğrendik ...
Hepsi yarı donmuş, bitkin ama öfkeli ve hınç doluydular. Operasyonun can damarı sayılan zamanlamada yapılan bir hata her şeyi mahvetmişti:
- Karayoluyla giden birlikler bölgeyi kuşatamadan. helikopterler Karşılar köyüne ulaşmıştı ..
- İlk helikopter Özel Tim'i köyün epeyi gerisine bırakırken, diğer helikopter tam teröristlerin gizlendiği evin alt tarafına bırakmış ve açılan ateş sonucu Özel Tim Kürtçe Tercümanı Turan Gündüz şehit olmuştu.
- Teröristlerin üzerinde beyaz kar elbiseleri, onun da üzerinde bildiğimiz naylon vardı. Yani hem karın üzerine yattıklarında görünmez oluyorlar, hem de naylon sayesinde kayabiliyorlardı. Buna karşılık birliklerin üzerinde haki renkte kazak ve parka vardı. Yani en elverişli şekilde görülebiliyorlardı.
Takip akşama kadar devam etmiş, bazen aradaki mesafe 20-30 metreye kadar inmişti. Beşinci Bölük Komutanı Arif Üsteğmenin tüfeğine çarpıp seken bir kurşun yanındaki eri yaralamıştı. (Sevgili Arif Üsteğmenim şimdi Tuğgeneral ve Şırnak'ta görev başında!) üç teröristse kaçmıştı...
Helikopter tugay pistine indiğinde herkesin gözleri yaşlıydı. Göz çukurlarına dek ter, çamur ve öfkeye bulanmış iki Özel Tim astsubayı dışarıya atladı. Hemen ardından bir sedye uzandı gecenin ayazına doğru ... Üzerinde gencecik bir bedeni taşıyordu ... Daha 20'li yaşlarının başındaki Turan Gündüz’ün şehit bedeni…
- Ağlayarak selam durduk ...
***
Kader, babasının şehit olduğu tarihten iki ay sonra, 22 Nisan 1986'da dünyaya geldi .. Babasını yalnızca resimlerinden ve bölük pörçük anılardan tanımaya çalışmıştı... Ve 22 yıl sonra bir gün babasının asteğmenine ulaşmaya karar verdi...
Kader'le hemen buluştuk. Karşımda 22 yaşında, Anadolu Üniversitesi iletişim Fakültesi son sınıf öğrencisi pırıl pırıl bir şehit kızı duruyordu ... Uzun uzun konuştuk. Ona babasını ve o günü anlattım ... Sonra o günü bizzat operasyonun içinde yaşamış olan Mustafa Gün Asteğmen, sanki malum olmuş gibi aradı, onunla da konuştu. Kader'den ayrıldıktan sonra Mustafa'yı aradım. Şu karara vardık:
- Artık ortak bir kızımız var! ..
Peki, ben bu buluşmayı niçin anlattım? .. Çünkü, Türkiye' de binlerce Kader var ve her gün yeni Kaderler katılıyor onlara ... O aziz şehitlerin çocukları ... Bir şeyi daha anlatmak için yazdım:
- Bu vatan kimilerinin zannettiği gibi, hiç ama hiç ucuz değil!..
Kaynak: Ümit Zileli – Cumhuriyet, 04.09.2008
* * * * * * * * * * * * * *
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)