16 Mart 2008 Pazar

Kurtuluş Savaşının ilk Dönemlerinde Çal' da Ortaya Çıkan Bazı Eşkıyalık Hareketleri / İbrahim Balık


Kurtuluş Savaşının ilk Dönemlerinde
Çal' da Ortaya Çıkan Bazı Eşkıyalık Hareketleri


Kurtuluş savaşının bütün heyecanı, zorluğu, inancı ve mücadelesi Çal' da da yaşanmıştır. Özellikle Çivril, Güney ve Bekilli taraflarında olmak üzere üç koldan düşmanın Çal'a doğru iyice yaklaşması, zaman zaman Çal’ı kritik durumlara sokmuştur. Ancak bu zor dönemlerde Çallılar üzerlerine düşeni fazlası ile yapmışlar ve ülkenin kurtuluş mücadelesinin altın sayfalarında yerlerini almışlardır. 

Kurtuluş savaşının zor günlerinde Türk milletinin mücadele ettiği önemli unsurlardan birisi de iç isyanlar ve eşkıya hareketleri olmuştur. 

Müdafaa-i Hukuk ruhuna sıkı sıkıya bağlı olan Çal ve çevresinde çok ciddi bir isyan hareketi meydana gelmemiştir. Ancak devletin zafiyet içine düşmesi ve otoritenin kaybolmasından faydalanan bir takım menfaat grupları her yerde olduğu gibi Çal'da da ortaya çıkmıştır. 

Bunlar genellikle otorite boşluğundan yararlanıp, kişisel menfaatleri için halka baskı ve eziyet uygulayan bir takım çete gruplarıdır. 

Çal ve çevresinde etkili olan çete grubu islam çetesidir. Özellikle halkın dini duygularından yararlanıp daha kolay taraftar bulabilmek için İslam Çetesi adını kullanan bu grup 50–60 kişiden meydana geliyordu. 

Kurtuluş savası boyunca buna benzer uygulamalar zaman zaman görülmüştür. Salt bir dini örgütlenme olmamalarına rağmen dini kavramları ve motifleri etkin olarak kullanabilmişlerdir. 

İslam Çetesi, 1919 Haziranının başlarından itibaren bölgedeki asayişi tehdit etmeye başladı. Yol kesme, adam öldürme, adam kaçırma, zorla haraç toplama gibi değişik yollarla halka karşı bir korkutma ve sindirme mücadelesine girişti. 

Erkan-i Harbiye-i Umumi ye Riyaseti (Genel Kurmay Başkanlığı) 29 Haziran 1919 yılında 2. Ordu Müfettişliğine gönderdiği yazıda Çal kazasında da faaliyetlerine devam eden islam Çetesinin ortaya çıkış maksadı, bölgede asayişin yok olduğunu gösterip işgal kuvvetlerini davet etmek olarak bildirilmiştir. 

Bu o dönemin şartları göz önünde bulundurulduğunda son derece isabetli bir görüştür. Bilindiği gibi, 30 Ekim 1918 yılında Osmanlı Devleti, Mondros Ateşkes Anlaşmasını imzalamış ve 1. Dünya Savaşını bitirmişti. Anlaşmanın meşhur 7. maddesi Anadolu'nun işgaline zemin hazırlamak için İtilaf Devletleri tarafından özellikle konulmuştur. Bu madde özetle İtilaf devletlerinin, Anadolu'da kendi güvenliklerini tehlikede gördükleri stratejik yerlerin işgal edilebileceğini ön görüyordu. Bu yüzden, gerek azınlıklar ve gerekse içimizden çıkan bir takım hain menfaat grupları değişik bölgelerde asayişsiz bir ortam oluşturup; 7. madde uyarınca buralarında işgal edilmesini sağlama yoluna gitmişlerdir. 

İste Erkânı Harbiye-i Umumiye Riyasetinin de dikkat çektiği gibi İslam Çetesi de böyle bir faaliyet içine girmişti. 

Milli teşkilatlanmaların ve Kuvai Milliye ruhunun oldukça güçlü olduğu Çal ve çevresinde böyle bir çetenin ortaya çıkması tesadüf değildir. Kesin olarak ortaya konamasa da, bölgedeki milli direniş hareketini ve ruhunu yavaşlatmak, hatta yok etmek için işgal kuvvetlerinin destekleri ile böyle bir çetenin kurulup bölgeye gönderildiği muhakkaktır. 

Çete, Çal ve çevresinde umduğu ortamı oluşturamayınca faaliyetlerini Çivril ve Dinar taraflarına kaydırmıştır. Bir iki gün içinde 16 ayrı köyü basıp 20 kadar kişiyi öldürmüştür. 

Bu arada mahalli jandarma birliklerinin çete ile yaptığı mücadelelerde, Haziran sonlarında çetenin elebaşılarından Çakır Ahmet ile Muhacir Ali öldürülmüştür. Önemli isimlerini kaybeden çetenin faaliyetleri zamanla etkinliğini yitirmiş ve iki aylık bir eşkıyalık döneminden sonra kendiliğinden yok olup gitmiştir. Çetenin yok olmasında alınan askeri tedbirler yanında, yöre halkından umdukları desteği ve yüzü bulamamaları da oldukça etkili olmuştur. 

İslam Çetesi olayından sonra Çal' da etkisini gösteren bir başka rahatsızlık ise meşhur Denizli olayı olmuştur. Bölgedeki tansiyonun yükselmesinden, düzenli orduya geçisin temelini oluşturmasına kadar oldukça derin bir iz bırakan olay özetle söyle gerçekleşmiştir. 

Denizli'de bulunan Rumların Eğirdir'e sevki uygun bulunmuş ve sevk işlemine başlanmıştı. Bu sevk işlemi sırasında Aydın cephesinin en önemli simalarından birisi olan Demirci Mehmet Efe, Sökeli Ali Efe komutasında 40 kadar müfrezeyi (küçük askeri birlik) Denizli Mutasarrıflığının emrine gönderdi. 

Rumlar gönderilirken özellikle Kuva- i Milliyeye karşı olan bazı kişiler, Rumların nakledilmesi durumunda, Yunanlıların Denizli'ye girdiklerinde müslüman ahaliye büyük zulüm ve işkence edeceğini, dolayısıyla Rumların gönderilmesinin yanlış olduğunu söylemeye başladılar. 

Böylece Kuva-i Milliye aleyhinde bölgede kısmen bir muhalefet oluşmaya başladı. 7 Temmuz 1920 akşamı Rumların gönderilmesi tamamlandı. 

Bu sevkiyat sırasında Demirci Mehmet Efenin gönderdiği efelerin, ufak çaplıda olsa bazı disiplinsiz hareketleri oldu. 

Ayni gece "Yunanlılar, Çal tarafından Denizli'ye ilerliyor, Denizli'ye girecekler. Hatta Denizlide bulunan tümen ve karargâh Tavas tarafına çekildi" biçiminde bir söylenti yayıldı. 

Bu asılsız söylenti ortamı iyice gerdi ve Denizli' deki Kuva-i Milliye birliklerine karşı daha önce ortaya çıkarılan muhalefeti iyice körükledi. 

Yine ayni gece Denizli'deki bazı yöneticiler Demirci Mehmet Efe'ye bir telgraf çektiler ve gönderdiği kızanlarının halkın malına, ırzına tecavüz ettiklerini ve meydana gelecek olayların sorumlusunun Demirci 'nin kendisinin olacağını bildirdiler. 

Ertesi gün Demirci Mehmet Efe Denizli 'ye gönderdiği kuvvetlerin komutanı olan Sökeli Ali Efe'ye telgrafla ikazlarda bulundu ve tabiri caizse O'nu fırçaladı. 

Bu olay Denizli'deki Efelerle halkın arasını iyice açtı. Denizli'deki halkın bir kısmı silahlandı ve Kuva-i Milliyeciler ve efeler hakkında hakarete varan sözler söyleyip onları Denizli'de istemediklerini söylemeye başladılar. 

Durumun nazik bir hale geldiğini anlayan Sökeli Ali Efe Denizli'den ayrılmak üzere istasyona hareket etti. Bu arada halkla efeler arasında bir arbede yaşandı ve bu arbede sırasında Sökeli Ali Efe ile birlikte birkaç efe öldü. 

Halktan da birkaç kişi yaralandı. Bu olayları öğrenen Demirci Mehmet Efe yanında bazı Kuva-i Milliyeci liderler ve askeri yetkililerle beraber 8 Temmuz 1920' de Denizli'ye geldi. 

Demirci, Denizli'de trenden iner inmez kendi adamlarının "isteseydi olayları önleyebilirdi" diyerek hedef gösterdikleri Askerlik Şubesi Başkanı Tevfik Bey'i orada öldürdü. 

Demirci bu öfke ile hükümet Konağına geldi ve suçlu olduklarını düşündüğü 4–5 kişiyi daha öldürdü. 9 Temmuz günü ise, Demirci Mehmet Efenin kızanları şehrin değişik yerlerine dağıldılar ve suçlu olduklarını kabul ettikleri 60 kadar kişiyi hükümet konağı önüne getirip öldürüldüler. 

Şehirde büyük bir korku ve infial doğdu. 15 Temmuza kadar bu korku ve heyecan ortamı devam etti. Araya giren bazı kişiler Demirciyi sakinleştirmeyi başardılar ve halkı affettiğini ilan eden Efe şehirden ayrıldı. 

Bu müessir olay Kuva-i Milliye birliklerinin ciddi şekilde sorgulanmasına sebep oldu. 

Mustafa Kemal'de Kuva-i Milliyecilerin zaman zaman yaptığı bu şekildeki uygun olmayan keyfi davranışlarının halkın heyecanını ve şevkini kırdığını düşünüyordu. 

Nihayet bu ve benzeri birkaç olay sonunda Kuva-i Milliye birlikleri tamamen lağvedilmiş ve yerine düzenli bir1ikler kurulmuştur. 

Denizli'de yaşanan bu üzücü olay Çal'da duyulduğunda, Çal Müdafai Hukuk Cemiyeti Başkanı Necip Bey hemen tepkisini ortaya koymuş ve gereken tedbirleri almıştır. 

Kuva-i Milliyeci birliklerin bu davranışını tasvip etmeyen Necip Bey, efelerin zulmüne uğramış değişik köylerden 40 kadar kişiyi yanına almış ve Çal Kaymakamı Fazıl Beyin yanına gitmiştir. Kaymakama özetle şöyle demiştir: "50 000 nüfuslu Çal Kazasının bütün halkı TBMM Hükümetine sadıktır. Hükümetin düzenli birlikleri buraya gelirse askerlerimizi omuzlarımızda taşırız. Ancak çapulcu ve zeybek grubunu istemiyoruz. 

Bu gruplar bir daha Çal'a gelmesin. Bu konuda hükümetçe bir tedbir alınmazsa ve çapulcu grupları Çal'a gelirse Cenaba-i Allah'a güvenip kendimizi koruyacağız. 

Bu konuda halkın mazur görülmesi ve kendilerini korumaya müsaade edilmesi gerekir." Görüldüğü gibi Necip Bey, Çal halkının TBMM'ne olan bağlılığını çok açık bir dille ifade ederken, bölgede düzenli birliklere karşı saygılı olunacağını, ancak Kuva-i Milliye adına Çal' a gelecek her hangi düzensiz bir gruba kesinlikle izin verilmeyeceğini belirterek, Çal halkının düşüncelerini dile getirmiştir.
* * * * * * * * * 
Kaynak: "BELGELER IŞIĞINDA ÇAL TARİHİ" / İbrahim Balık - Çal Belediyesi Kültür hizmeti

Hiç yorum yok: